"Dante Alighieri'nin "Tanrısal Komedya"sı (La Divina Commedia), Cervantes'in "Don
Quijote"u, Shakespeare'in "Macbeth"i dünya yazınında nerede duruyorsa, Goethe'nin "Faust"u da aynı yerdedir. Gelmis geçmis basyapıtlardan, dünya
yazınının en yüce doruklarından biri.
Goethe'nin yasamının sonuna dek uğrastığı Faust, onun çok kapsamlı yazın
yaratımının da basyapıtı olmustur. Goethe'nin yasamıyla en çok bu yapıt
özdeslesmis, yasamıyla birlikte bu basyapıt da büyümüs, olgunlasmıs, Goethe'nin
kimlik ve benliğiyle bütünlesmistir.
Bir ömür süren bu yazın uğrasının ürünü: Urfaust (1772-1775), Faust I (1797-
1801; 1806), Faust II (1800; 1824-1831) olarak bilinir. Bu yapıtlar Türkçeye de
çevrilmistir. Bu yapıtlar üzerindeki çalısma süreçlerinin bir de ara dönemleri
vardır. Urfaust ile Faust I arasında basılmıs bir Faust daha var: Faust - Bir
Fragman (1788-1789). Büyük ölçüde Urfaust'u içerir, Faust I tasarımının imlerini
tasır. Okunduğu zaman görülür ki, fragman nitelemesine karsın, baslı basına bir
bütündür. Rahatlıkla sahneye getirilebilir, değisik bir Faust metnidir. Goethe,
bu nüshayı ilk kez 1790 yılında Leipzig'de bağımsız olarak yayınlandı. Bu metnin
Türkçe çevirisine raslamadığım için, Goethe'nin 250. doğum yıldönümünde Cumhuriyet'in okurlarına armağanı olarak, ben de bu nüshanın çevirisine
kalkıstım. Kalkıstım sözüne döneceğim.
Faust adıyla ilk kez 1506 yılında karsılasılıyor. Yasadığı bilinen Faust üzerine
ilk halk kitabıysa, 1587 yılında Frankfurt'ta basılıyor: Historia von D. Johann
Fausten. Daha sonra sayısız çesitli baskıları yapılıyor. Goethe, çocukken eline
geçirdiği böyle bir halk isi baskıyı okuyarak, Faust ile tanısıyor. Aynı
yıllarda, kukla oyunu olarak 16. yüzyıldan beri gösterilen `Christopher
Marlowe`'nin oyunuyla da tanısıyor. Kabına sığmayan insan izleğiyle Faust,
Marlowe'dan Klaus Mann'a yüzyıllar boyu pek çok yazara konu olmustur.
1772 Ocağı'nda Goethe'nin, çocuğunu öldüren Susanne Margaretha Brandt'ın
asılısına tanık olduğu sanılıyor. Bu genç kadın, seytanın kendi içine yerlestiği
inancındaydı. Goethe, bu olay üzerine, Urfaust'un ilk sahnelerini yazar. 1775
yılında Weimar'a getirdiği Urfaust'un günümüze kalan ilk elyazma nüshasıysa 1787
yılından.
Altmıs yıl süren uğrasa ve çesitli nüshalara karsın, hepsi bir bütünlük
sergileyen Faust'un odağındaki izlek, insanın içinde iyi bir öz olduğuna inanan
Faust ile Mephistopheles arasında buna iliskin olarak girisilen bahistir.
Seytancıl Mephistopheles, yoldan rahatlıkla çıkarılabilir bir insan imgesini
savunur. Faust, insanın iyi olduğu savasımını verirken, seytan da, Tanrı'dan onu
bastan çıkarmak üzere aldığı izinle, insan üzerindeki ters etkisini kullanır.
insanın doğasında her iki kutup da vardır, iki kutbun bütünü ve bilesimidir.
Ancak, yadsıyan ve mahveden seytanın kolaylıkla yönlendireceği kutup, insanın
tembel ve rahat yanıdır; yüzeye, sığlığa bakarak kanan, yüzeysel parlaklığa
kanan yanıdır. Faust, bu yüzden, tıpkı kutsal kitapların öyküleri gibi, evrensel
bir insan ve insanlık trajedisidir. Zira, iyiye yönelmek ister, ancak göz göre
göre hep seytana uyar, uçuruma yuvarlanır. Baskalarını da böylelikle mutsuz
edip, uçuruma yuvarlar. Faust yerine bu trajediye insan adı da konulabilirdi.
Aslında, Mephistopheles de insanın içindeki bu iki kutuptan; yadsıyan, olumsuz
kutbun kisilesmesidir.
Goethe, bu kisilestirmeyi aydınlanma sürecinin insan anlayısı çerçevesinde
gerçeklestirerek, evrensel bir çağdas kurguya varır. Rönesans'la ortaya çıkmaya
baslayan aydınlanmanın insanı, usa ve bilime inanmıs, kör inancı yadsıyan, dünya
islerine yönelik olarak, düsünceyi eleyen, skolastik, dinsel, en son ve tek
doğrucu çözümler olmayacağını benimseyen insandır.
Kapanıp kaldığı yerden dünyaya ve doğaya çıkmak, doğal yaratının kaynaklarını
bulmak, yaratarak yasama ve dünyaya katılmak ister. Kendi sınırlarını asmak,
uçsuz bucaksız olanaklara ve yaratı kaynaklarına ulasmak ister.
içi yaratıcı güçle kaynar, sonsuzluğu özleyen bu gücü eyleme dönüstürmek için,
çağırdığı doğa ruhu, iblisten baskası değildir. Mephistopheles, Faust'un dinmek
bilmeyen taskın istem ve özlemini doyurmak savındadır.
Goethe için, birey, evrenin kendisidir. Evrenin çekirdeği, dolayısıyla doğal ve
anlaksal bütün gücü insanın içindedir, insan ben'idir. Bu yüzden, insan doğayla
ve evrenle bir bütündür. Ama evrenin bu çekirdeği, içinden ve dısından seytanın
tehdidi altındadır, trajedisi de bu tehditten, bu tehdidi göre göre, uçuruma
yürümesinden doğar.