Yoshinori Osumi’nin araştırması nobel ile beraber gündeme gelince bazı uyanıkların milleti keklediği hadiseye dönmüştür. Yeni bir şey değildir; 1960’lı yıllardan beridir peyderpey geliştirilen bir araştırmanın mevzuu...
Senede bir ay ramazan ile beraber tutulan oruçla bünyenin yenilendiği ve hastalıklara karşı dirençli hâle geldiği bütün tıp camiasınca biliniyor mesela. Bazı insanlar da bir tuhaf, oruç tutmaz -ki kendi kararıdır- ama bazı şaklabanların eliyle kırk takla atmaktan imtina etmediği gibi üstüne üstlük dini inancından ötürü bu fiili yapanlara da çemkirir... tuhaf...
Bünyenin kendine ait bir problemi yoksa -çünkü bazı bünyeler hakikaten kilo almaya aşırı müsaittir ki maalesef bir çok kilo şikayeti olan hemen kendini bu kategoriye sokarak kendini kandırmaktadır- tek yapılması gereken sofradan doymadan kalkmak!
En mühim kural; zaten, mide’den beyne giden “doydum” sinyali 5 dakika sonra gitmektedir; ne hazindir ki bu husus da 1400 sene evvel haber verilmiş. Olsun, biz çağdaşız, sıkıntı yok!
Meraklısına tavsiye; imam Şafii hz’nin “tok karna banyo yapanla, banyo yaptıktan sonra bir şey yemeyenin ölmediğine şaşarım” tarzında bir sözü vardır. Tok olarak duş almayın, duş aldıktan sonra ise mutlaka bir şeyler atıştırın...
Küçük çocuklara zorla bir şey yedirmeyelim, kendileri doyunca bırakacaktır; zorla yedirmek daha küçükken midelerinin büyümesine ve zamanla ister istemez oburlaşmalarına sebeb olacaktır.
Evet, kimisi aidin Salih gibi olayı sadece açlığa, kimisi şuna kimisi başka bir Şeye bağlar; olayın özü şu:
Her insanın her bünyenin kendine ait bir yapısı var, mühim olan bu yapının ne olduğunu bilmek ve ona uygun tatbikatı yapmak! Bunu da kısmen siz yahut güvenilir hekiminiz bilir; sağdan soldan işitilen yahut bir başkasına faydalı olana itibar etmeyin, her bünyenin tepkisi farklıdır.