Adına artık "Yaşam" denilemeyen bir buhrandır. Lakin bir "ölüm" de değildir.
Zaman bu buhran içinde akıp giderken takvimlerin ilerlemesine ve etraftakilerin çılgınca mutlu olmasına rağmen zihnen yerinde sayan bir bozuk plak gibisinizdir. Sürekli geçmişe ah vah edip yaşamdan tat almadan yaşayıp gidersiniz. Ki gerçekten de yaşam artık tat vermemeye başlamıştır. Artık yattığınız yatağın köşesindeki perdeyi bile hiç açmazsınız. insanlara tahammül edemezsiniz. Yenilen kazığın, kötülüğün, sabrın, umudun, iyiliğin, sevmenin de bir kotası vardır ki o da dolmuştur. Gerisi yaşamaya çalışmak dışında çok da anlamlı bir eylem değildir. Bir şeyleri yeni baştan denemeyi bırakınca tutunacak bir dal da kalmaz. Yeniden aşık olmamak, yeniden umut etmemek, yeniden kazık yiyecek iyilikleri yapmamak vs. Öyle ki insanları hayata tutan bu aptalca girişimleridir. Hayatlarından bunları kaldırırsan kendi hayatlarına kendileri bile artık tahammül edemezler.
Sonra mecburen bu Stabil hayata ve herkese uyum sağlama çabası... herkes gibi olmak için didinip durmak... Geçmişine ve sevdiklerine bağlı ancak çok az insanın yaşadığı bir durum bu.
Öyle ki belki geçen son 8 yıldır bir birey olmayı beceremediğimi, sorunlarımı taşıyamadığımı, kendi ayaklarım üzerinde durmakta ne kadar bocaladığımı görüyorum. Artık eski heves bende kalmadı. O yüzden güzel günler göreceğime dair inancım da kalmadı. Zaten bu güzel günler görme muhabbeti uydurma bir şeydi.
Yani Hayatımdan aptallıklarımı çıkardım, mutluluklarım da çıktı. Bu hayatı yaşanır kılan şey umut etmek veya aptal olmaktı.