ankara'da, bundan yaklaşık 5 sene önce dersane çıkışı fena halde dayak yeme ihtimalimiz söz konusuydu. madem dayak kaçınılmaz, biz de hepberaber yiyelim ki paylaştıkça azalsın diye düşündük. ancak o sırada bir arkadaşımız birşeyler almak üzere dışarıda bulunuyordu. onu da arayıp buluşma yerini tayin etmemiz icap ediyordu bu durumda. konuşma aynen şu şekilde gerçekleşti;
-alo! mustafa! karacan'ın * önüne gel abi, tek yakalamasınlar. temiz dayak yersin yoksa!
+tamam abi ben hemen gidiyorum.
ardından biz de çantaları kapıp karacan dersanesinin önünde gittik ve bekle ki mustafa gelsin... aradan yarım saat geçti ve biz mustafa'dan umudu kestik. bir süre sonra dayak yememenin sevinciyle dağıldık evlere.
akşam yine bir telefon. arayan mustafa (ağlamaklı ses tonuyla):
-niye gelmediniz lan adiler! dayağı ben yedim lan mutlu musunuz?
+abi nasıl olur biz hepimiz oradaydık. sen nerede bekledin ki?
- sen bana karaca'nın önüne gel dedin ben de gittim.
+allah allah nasıl olur?
not: ertesi gün anlaşıldığı üzere: kızılayda hem 'karaca' hem de 'karacan' dersaneleri bulunmaktadır.