" yaşadığım yerin cennet olmadığını anladığımda içimdeki umut kan kızılına döndü. çığlığını duydum biraz sonra bacaklarımdan akacağını bilmediğim, doğmamış ve doğmayacak kızımın. "
...
uyuyorum yatağımda. uyuyoruz. çoğul konuşmaya başlayacak kadar benimsemişim, benimseyebilecek kadar alışmışım karnımdaki toprak kokan bedene. hz. meryem gibi masum hissediyorum kendimi o içimdeyken. asiliğim, hırçınlıklarım, geçmişim, pişmanlıklarım... göğe yükselmiş hepsi ve yeniden doğmaya hazırlanmışım karnımdaki "ben" ile birlikte.
uyuyorum yatağımda. dünyanın en masum kadınıyım o an. kimse umrumda değil " biz" den başka. o ve ben varız şimdi, o ve ben olacağız hep. sonsuza kadar biziz artık. yaratıldığımız toprakta buluşacağız. uyanacağız uykumuzdan, sarılacağız birbirimize sonsuza. beraber alacak tanrı bizi cennetine. sonsuzluğum, sonsuzluğa eriştirecek bizi. kanım, tenim, bedenim... hepsini içinde barındıran bu ufak beden heyecanlandırıyor beni. başka birini yaratıyor tanrı içimde. tanrı' nın emaneti karnımda, kanım, tenim, bedenim...
henüz tanışamadığım tenim kız olacak. eminim.
uyuyorum yatağımda. ters giden bir şeyler var. ölmüş annem başucumda karnımı okşuyor, ellerini açıp dua ediyor tanrıya. gözlerimi aralıyorum, ıslaklık bedenimde, yatağım ıslak. açamıyorum gözlerimi, ilk defa yalnızım bu kadar. gözlerim geri kapanıyor, kurumuş bir kuyudan çekiliyor gözyaşım, ölmüş annem dua ediyor başımda. gözlerim ıslak, yatağım ıslak, bacaklarım kan kızılı.
bir ağrı duyuyorum kasıklarımda. sıçrıyorum yataktan. bacaklarımdan kızıl kızım akıyor. korkuyorum deliler gibi. çaresizim yine. " nolur allah' ım, bacaklarımdan akan o olmasın". çaresizce sığınıyorum allah' a. " nolur allah' ım, nolur..." diye yalvarıyorum. ağlayarak elimi götürüyorum kasıklarıma. kan değiyor elime, bağrıyorum deli gibi.
biraz önce yaşama sebebim olan kızım akıyor kasıklarımdan. bir anne düşünün evladını yitirmiş. bir anne düşünün ki kızının kanı kasıklarından akan. bi anne, kızının kanı ellerine bulaşmış çaresizce yatakta bekleyen.
ayağa kalkıyorum ağlayarak. duşa girmek oluyor ilk işim. yine, yeniden... bu sefer üstümdeki temizliğimden arındırıyorum vücudumu. suyu tuttukça üstüme, doğmamış kızım kanalizasyona gidiyor sessizce. bir gün önce hayata bağlayan beni, şu an banyonunu küvetinden akıyor annesini hiç düşünmeden. oturuyorum küvete, bacaklarımı kafama dayayıp ağlıyorum. "belki ölmemiştir, nolur ağlama. gitmemiştir belki. hem gitmesi için bir sebep bile yok. gitm...". hıçkırıklar kesiyor düşüncemi, kabullenilemeyen gerçeklerin gerçekçiliği kadar keskin bir şey yok hayatta. şimdi bileklerimi kesiyor o kesin gerçekler, bileklerimdeki kanla beraber götürüyor umudumu, tenimi, bedenimi.
saate bakıyorum. dört olmuş. üstümde bornozumla oturuyorum koltuğuma. telefonu elime alıp arıyorum onu. gecenin köründe geliyor, arabaya bindiriyor beni, gidiyoruz. doktorun cevabı açıklayıcı, net. elimi tutuyor, " üzülme" diyor. " operasyon şart" diyor doktor. sabah oluyor biz hastanede beklerken. " acil" diyor birisi doktora. o benle gelmek istiyor, " yanında olamazsınız" diyor görevli. yalnız başıma bir sedyeye uzanıyorum. " bacaklarını aç" diyor doktor.
bi kadın kendini ne kadar bok hissedebilirin cevabıyım bugün. arabada olduğumu hatırlıyorum. ağlarken yanımdaki tutuyor elimi. kafamı cama yaslayıp yolu izliyorum. gözlerimden yaşlar süzülüyor.
...
eksiğim.
...
ertesi gün dönüyorum evime. " bir gece istirahat yeter" demişti doktor. daha dün iki kişi girdiğim evime yalnız giriyorum bugün. kapıyı açıyorum, geçiyorum içeri. yatak odasına giriyorum, yatağımdaki kızım kızıl olmuş, birazdan kanalizasyona gidecek o da.
bir yemek masasındayım akabinde. " ufaklık nasıl?" diyorlar. ufaklık? en berbat kısmı dostlara anlatmaktır sanırım. " kaybettik" dersiniz, " neden, nasıl, durup dururken mi oldu?" lar başlar baştan sona. o küçük şeyin artık sizde olmadığı gerçekliğine kendinizi bile inandıramamışken, şimdi başkalarına inandırmaya çalışıyorsunuz. başkalarının bileklerini kesiyor şimdi o keskinlik. lakin onların bilekleri acımıyor. sadece ilgi bekleyen bir genç kızın intiharı onlarınki. bir annenin acısını hissedemez o insanlar, o bilekler.
annelerin bileklerini kanatır kızlarının vücudundan akan her kan. düşer çocuk, dizi kanar. anne ölür, kanar bileği.
geçmiş olsun denmez bir anneye. çünkü geçmez çocuklar annelerinin içinden. ne şimdi, ne de sonra. başın sağolsun denmez bir anneye. çünkü başı önemli değildir çocuğunu kaybetmiş bir anne için.
kızı kan olup bacaklarından akan bir anneye ise hiçbir şey denmez.
harfler utanır kelime oluşturmaya, kelimelerin boynu zaten bükük.