mahalle macında yedek kalan cocuk kendini bir ferguson, bir mourinho gibi hisseder.. yedek kalarak arkadaslarına yardım edememenin ve topa bir kez bile olsun dokunamadan macı tamamlamanın üzerinde oluşturdugu baskıyı arkadaslarına taktik vererek gidermeye calışır.. takımını bir maestro gibi yönetemediği için bir teknik adam edasıyla yönetmeye calısır.. '' hooppp,huleyynnn adam kacıyor '', '' laeynnn şükrüüü, bassaanaaa adama '', '' ohaaaa, penaltııııı beeee ''..
mahalle macında yedek kalan cocuk sorumluluk bilinci içerisine girer.. oynayan elemanların cüzdanları, paraları, saatleri gibi degerli eşyaları bu kişiye emanet edilir.. bir teknik adam edasıyla takıma direktiflerde bulunurken, bir yandan da bir banka,bir emanetci gibi eşyalara sahip olur..
karsı takımdaki yedek oyuncuların oyuna girmesi kendisinde heyecan oluşturur.. cunku '' lan belkim bizim takımında taze kana ihtiyacı vardır '' diye dusunur.. oysa kader aglarını ormustur.. kaderde yedeklik vardır..
mahalle macında yedek kalan cocuk içten içe ezikliği hisseder.. macın sonunda elde edilecek olan baklava ve koladan nemalanacagı için sevinçlidir ama bu esnada takım için yaptıklarından bahsedemeyecegi için ezik kalır.. tek yapabilecegi macın kader anlarını anlatan kimseleri onaylamaktır.. '' aaa evet lan,ben gordum, fevzi apış yaptırdı kaleciye..
bir de evden cıkıs ve eve giriş anları vardır.. evden buyuk bir heyecanla formasını, kramponunu giymiş vaziyette fırlarken anne ya da babanın ''nereye'' sorusuyla karsılasılır.. bu soruya heyecanla karsılık verilir: ''mahalle macına gidiyom ben''..
vakit gecer ve mac sonuclanır.. formasının hakkını verememiş ve tek damla ter akıtamamış vaziyette tiril tiril, efil efil formayla eve geri doner.. sezon basında sakatlanıp takımdaki yerini alamayan ve aldıgı paranın hakkını veremeyen bir star gibi boynu onde eve girer..