Hayatta, ölmesini kabullenemediklerimizden bir tanesidir dostlar. hele bunu kendi öz iradesi ile yapıyorsa. telefonlaşıp konuşuyorsun, bir yerlerde oturup sohbet etmek için saat ayarlıyorsun. buluşup hoş vakit geçiriyorsunuz. her şey gayet normal görünüyor sizde hiçbir şeyden şüphelenmiyorsunuz çünkü karşınızdaki insan yıllardır beraber olduğunuz acı ve tatlı her şeyi paylaştığınız biri. biliyorsunuz ki bir sorun varsa sizinle paylaşacak bunu. ama öyle olmuyor sizin canım dediğiniz insan sizden ayrılıp kafasına silahı dayıyor daha on beşindeyken. hiçbir şey söylemeden, tek veda etmeden sizi öylece bırakıp gidiyor. başta kabus sanıyorsunuz. hergün sabah her şey normale dönmüş o hayattaymış gibi başlıyorsunuz ama öyle olmuyor. o geri gelmiyor. vicdan azabı ve yalnızlığınızla sizi bırakıp ardına bakmadan gidiyor üstelik daha on beşinde. acaba diyorsunuz acaba, ben mi çok kördüm de onun yaşadıklarını göremiyordum, acaba daha duyarlı olamazmıydım engelleyemezmiydim diyorsunuz. ama bunlar onu geri getirmiyor. siz üzüldüğünüz ve her gün onun dostluğunu arayıp özlemenizle kalıyorsunuz o da yaşanacak onca güzel şeyleri, yılları onca güzel duyguları yaşayamadan bu dünyadan gitmesiyle.. kendine iyi bak oralarda, üzme canını bir gün mutlaka bende yanına geleceğim o zaman bol bol özlemimizi gideriz hem belki beni neden terk edip gittiğinide anlatırsın kim bilir hayattayken paylaşma ihtiyacı duymdan uğruna çekip gittiğin şeyi.. hoşçakal dostum..