okudukça yazmak istemek ama her yazdığında, yazdığını beğenmemek, anlatmak istediklerinin zaten anlatılmış olduğunu- senin kurgundan çok daha iyi bir şekilde hem de- düşünmek çok kötüdür. ne kadar okursan o kadar çok yazmak istersin, ben de iyi-kötü yapabilirim diye düşünürsün ama iş bir kere aklındakileri aktarmaya -kağıta, ekrana her ne skime yazacaksan işte- gelince sulu yemek yememekten kabız olmuş, masabaşı iş yapan adamın bağırsaklarında duyduğu rahatsızlığı beyninde duyarsın. nasıl o adam ikide bir tuvalete koşarsa bi umutla -aha kaka uç verdi sanki- diye sen de ikide bir yeni konular kurgulamaya çalışırsın kafanda, demin yaptığıma benzer hoş olmayan metaforlar kullanmaya çalışırsın, aman okuyan birileri olursa etkilensin, "vay anasını arkadaş adam nasıl da bütünden parçaya inmiş, ilmek ilmek işlemiş olayı, james joyce'un durmaksızın 15 sayfa yazıp yarattığı hissiyatı dolaylı tümleç kullanmadığı bir cümlede vermiş, zamanında kafka okusaymış şu kelimeler şölenini, yancısı max brod'a: max'ım yiğidim, öldükten sonra yayınlama dedim bu veremli halimle yarattığım külliyatı ama yayınlarsan yayınla mına koyim, şu yazını okudum okuyalı üstümdeki kirli,paslı hava gitti poğaça gibi insan oldum, ver eserleri matbaaya dağıtımını da yaysata yaptır, sebeplensin varoluş sancısı çeken garibanlar " desinler istersin ama içten içe de ulan daha baştan hayvan gibi düşünerek nasıl olur da söze dökemediğim duygularımı yazıya dökeceğim, daha baştan, sahip olmak istediğim sanatçı duyarlılığını kaybedip, cebindeki bozuk paralarla minibüs parasını denkleştirmeye çalışan adam havasına büründüm diye geçirirsin. kısacası zordur yazma isteğini bastırmak, ikilemden ikileme depar attırır, maymun eder insanı.