engelsiz tatil

entry1 galeri
    1.
  1. Aslında meseleyi incelediğimizde derinlere gidebiliriz ama genel olarak kendimden hareketle yaptığım bir tespitle başlayayım.
    Yaşım itibariyle ülkemizde engelli mücadelesinin, yaşananların 30-40 yıllık dilimine şahidim. Tekerlekli sandalye kullanan bir engelli olarak, bu işin “engelli çocuklarınızı eve kapatmayın; sosyal hayata onlarla birlikte katılın” ile başladığı günlerde ben zaten sokakta ve hayatın içindeydim. Sanki sadece çocuklar engelli olabilirmiş gibi… Hele ki gerek trafik terörünün, gerekse etnik terörün şahlandığı bir ülkede…

    “Sokaktaki engelli çocuk” olarak, çok sonraları sorulan soruları, daha o günlerde sorar durumdaydım:

    “Sokaktayım; evet ama hani bana uygun yol; hani kaldırım; hani okul ve hatta hatta hani uygun tekerlekli sandalye?”

    ilk tekerlekli sandalyemi aldığımızda 11 yaşımdaydım. Okula gidecektim ve tekerlekli sandalye imal eden istanbul’da bir yer bulmuştuk. Ismarlama yapıyorlardı ve aylarca beklemiştik. Ismarlama dediysem, size uygun olsun diye değil, hazır yoktu çünkü… Eşek ölüsü gibi, ağır bir şeydi ama o ana kadar ya kucakta gezen, ya da epeyce büyük bir bebek arabasını (ki o da muhtemelen özel yapımdı) kullanan bendeniz için o tekerlekli sandalye çok değerli ve güzeldi.

    Bu bir süreçti elbette… Yıllar geçtikçe bu mücadelenin ikinci ve çok daha önemli kısmına geçildi: “Evet, işte ‘sokaktayım’. Ama bana uygun ‘sokak’ nerede?”

    Bu aşamadan sonra arz-talep meselesi dolayısıyla bilhassa 1990 sonrası önemli mesafe kat edildi. Uygun yolu, okulu, hatta iş yerini sadece Alper’in talep etmesi elbette yetmezdi. Hem Alper’ler çoğaldı; hem de elde etmek için talep etmek gerektiğinin bilincine varıldı.

    Halen çok eksik var; hayat ve mücadele devam ediyor. Aşılan her duvar, hep toplumsal hem bireysel anlamda bir başkasını karşımıza çıkarıyor. Tıpkı bilgisayarınız ya da cep telefonlarınızda oynadığınız oyunlarda olduğu gibi; ama “level” atlamak yetmiyor, her zor aşamanın ardından bir başka zor aşamayla daha yüz yüze geliyorsunuz.

    “Engelli” kavramı çok geniş bir kavram… Her geçen yıl daha da genişletilmekte… Diyaliz hastaları hatta bazı kanser hastaları da artık engelli sayılmaktalar. Bu itibarla engellilere yönelik hizmetlerin artması gereğinden öte, her engel grubuna yönelik farklı hizmet çeşitliliğinin sağlanması gerektiği de ortada…

    Zor şartlara rağmen, -doğuştan ve sonradan- çoğu engelli, tahsil yaptı, okudu, okumakta... iş buldular, çalıştılar, çalışmaya devam ediyorlar… Her çalışan insan için senenin belli dönemlerinde tatil yapmak önemli bir olgudan öte, ciddi bir ihtiyaç… Tatil demek, stresten uzak ve fiziksel olarak en rahat edebileceğiniz bir ortamda bir anlamda “zihinsel detoks” yapmak demek… Bu sebeple her çalışan insan, tatil yerini ve şeklini seçerken buna göre davranır. Engelli bir bireyseniz, engelinizin türü ve sizin özel durumunuza göre devreye daha farklı parametreler giriyor. Konaklayacağınız mekân 1. katsa giriş çıkışınıza uygun mu, çok katlıysa asansör var mı, uygun genişlikte mi? Giriş merdivenliyse uygun eğim ve genişlikte rampası var mı? Kullanım alanları, odalar, banyo, tuvalet, tekerlekli sandalye ile hareketiniz için uygun ebatlarda mı?

    Şehirlerde karşımıza çıkan sorunlar, tatil mekânlarında, otellerde de karşımıza çıkıyor elbette… Kullanmaya kalktığınızda kafa göz yarmanızın içten bile olmadığı, ölümcül eğimdeki –var mı var- zihniyetiyle yapılmış rampalar (ideal eğim %6’yı geçmemelidir), asla sığamayacağınız 3-4 kişilik dapdaracık asansörler (en az 6-8 kişilik olmalıdır), gereksiz eşikler engellere engel katmaktadır.

    Peki, çözüm ne? Aslında çok zor değil…

    Tatil mekânları (otel, motel, pansiyon vs) konusunda ortalama bir engelli için uygun standartları belirleyip bu standartlara uymayanlara ruhsat vermemek, mevcutlara süre verip duruma göre ruhsatlarını askıya almak ya da tümden iptal etmek, modern dünyanın öteden beri işlettiği bir çözüm sistemi…

    Bizde işler mi?

    Uygulanırsa elbette ama kanun koyucu, engellilere uygunluk konusunda yıllar önce çıkardığı kanunda kamu ya da özel tüm kurumlara yaptığı ithafla, “kurumlarınızı 7 yıl içinde uygun hale getirin yoksa ceza keseceğim” demişti hatırlarsanız… Ne mi oldu? Çok az kurum dışında bu kanuna uyulmadı, süre dolduğunda da ceza kesmek yerine süre uzatıldı, 10 yıl oldu. Çünkü uygunsuz binalar hem sayıca, hem de bunların çoğunluğunun önemli bir kısmı kamuya aitti.

    insan hayatının ve insan haklarının en basit ve standart aşamasıdır okula gitmek, yetenekleri ölçüsünde meslek edinmek ve az çok ekonomik yetkinlik kazanıp kendi hayatını kurmak… Kısaca yaşamanın temeli budur aslında; bu temel üzerine ne inşa edeceğiniz –elbette engelsizseniz- size kalmıştır.

    Engellilerin bu temel aşamalara dahi erişiminin bugün bile çok zor olduğu düşünüldüğünde, “engelli otobüsü, engelli parkı, engelli tatil köyü” gibi ucubelerle ayrımcılığın daniskasının yapıldığı bir ortamda birilerinin sürekli etnik ve bölgesel ayrımcılıktan söz etmeleri ve başka birilerinin de bunlara teşne olması ile hiçbir noktada empati kurabilmem mümkün değil…

    Yukarıda çizdiğim tabloyu bizzat yaşamış ve tırnaklarımla kazıyarak yaşamaya devam eden bir engelli birey olarak başta siyasiler olmak üzere ne kimseyi kırk yıllık ben ve benim gibi mücadele eden insanların emeğine ortak ederim, ne de mücadelemi kirletmelerine izin veririm.

    Ayrıca…

    Bireysel anlamda hayata dair her şeye sahip olma yolunda aslında hiçbir engeli yokken, “başarmamak” için elinden ne geliyorsa yapan, ‘devlet versin’ zihniyetindeki asalak insan modeli zaten öteden beri “antipatik” gelmiştir bana…

    Yanı sıra başka amaçlar sebebiyle toplum mühendisliği çalışmasıyla, yukarda çizdiğim tablo göz önüne alındığında, bazı kesimlerin ayrımcılığa uğradıklarına dair söylemin geniş kitlelerce itibar görmesini çok daha fazla “antipatik” buluyorum. Hele ki asıl sorun feodalite ve sözde çözümcüler feodal yapının bizzat kendisi iken…

    “Herkes gibi, herkesle beraber” yaşamak için çalışan, çabalayan, üreten engelli bireyler ne yapsın?

    Toplumsal destek olmadan, hayata dâhil olma konusunda engellerin kısmen ya da tamamen ortadan kalkması öyle kolay değil…

    Birçok gelişmiş ülkede engelliler kazanımlarını elde ederken, engelleri aşarken yanlarında hep engelsiz insanların olduğunu biliyoruz.

    Peki, Türkiye’de?

    Alper Şirvan
    0 ...