Açıkça söylemeliyim ki, “insan hakları, inanç özgürlüğü, demokrasi” gibi tamamen bireye hitap eden evrensel kavramların, bireyi reddeden gerek cemaat gerekse feodal yapılanmanın bir söylemi olarak ortaya çıkmasını oldum olası yadırgamışımdır. Bu, eşyanın tabiatına aykırı “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” akla zarar durum, sona ermiştir diye umuyorum.
Şimdi bir yol ayrımındayız gibi görülüyor. Yine “cemaatler toplumumuzun sivil toplum kuruluşlarıdır” deyip bu “haddini aşan cemaat” yerine başkası ya da başkalarını koyarak, karşılıklı paslaşmaya, destekleşmeye, devlet içinde güç elde etmelerinin yolunu açmaya devam mı edeceğiz? Cadı avı ya da demir yumrukla değil, akılcı ve zamana yayılan bilimsel metot ve yaklaşımlarla insanımızı bilumum cemaat ve oluşumlardan kurtaracak mıyız? Vereceğimiz cevap, Türk milletinin, Türk toplumunun, kısaca bizlerin geleceğine ışık tutacaktır.
Kişisel bir tespit olarak ifade etmeliyim ki toplumumuz, er ya da geç, düşünen, akleden, yorum yapan “fikri hür, vicdanı hür” nesiller isteyen bireye dayalı, laik, demokratik, üniter hukuk devleti ile taçlanan cumhuriyetine sahip çıkacak; bu cumhuriyet dışında macera arayanlara gereken cevabı verecektir, vermelidir de…
Umalım ki, millet olarak, toplum olarak bu sahip çıkış, çok daha fazla acı çekilmeden gerçekleşsin.