"antalya'ya gidecek olan yolcularımız, otobüs hareket edecektir."
orta yaşlı bir adam, her seferinde sesinin şiddetini yükselterek üç kez bu cümleyi söyledi. bu cümleyi sindirebilmek için üç kez güçlü bir şekilde içime çektim izmir'i. birkaç dakika içinde diğer yolcularla birlikte otobüse paketlendim. yolculukta yalnız olmak ne güzel bir şey, dedim kendi kendime. başımı cama dayadım ve yolculuğa alışmaya çalıştım. otobüs titredikçe başım cama vuruyordu ama bundan rahatsız olmuyordum.
üniversitedeyken bir profesörün tavsiye ettiği, çok sevdiğim bir öykünün içinde buldum kendimi: gündüzünü kaybeden kuş. öyküde hiçbir fonksiyonum yoktu aslında. olması da mümkün değildi. ben sadece olayları izliyor, hiçbir şey yapamamış olmanın acısını duyuyordum içimde.
"beyefendi ne içersiniz?"
ses çok yakınımdan geliyordu, başımı camdan çektim ve kime soruyor diye bakındım.
"size soruyorum beyefendi, ne içersiniz?"
ben kendimi hep çocuk olarak gördüğüm için ne zaman bana bu şekilde hitap edilse etrafıma bakarım, etrafımda kimse olmasa bile. çocuğum ben, valla. üstelik daha az önce annemin ve babamın yanından ayrıldım. şu an dolu dolu çocukluk var üzerimde. anlamanızı rica ediyorum. aslında sözcüklere pek takılmam; ama çocukluğum yok sayılırsa ben naparım? ben çocuğum, valla. gündüzümü kaybetmeme sebep olmayın lütfen. azıcık anlayın beni, bir parça anlayın. anlamak, size zarar vermez. evet, siz şu an bana bir kez beyefendi dediniz. hayır, iki kez. ama bu sözcük, yeryüzünde kaç kez söylenmişse tamamı birleşip ruhumu eziyor şu an. bu size göre sadece bir sözcük, değil mi? heyhat! bir sözcüğün insanın özyaşamına ne derece zarar verdiğinin canlı kanıtı karşınızda duruyor. çocuğum ben, valla.
bu cümleleri gerçekten kendisine söyleseydim nasıl bir tepki verirdi, merak ettim.
"şey... afedersiniz beyef..." olabilir mi? olabilir.
ya da bu cümleleri otobüsteki herkesin duyabileceği şekilde söyleseydim ne olurdu?
yanımda oturan, 50'li yaşlardaki oldukça sakin görünen adam: "tamam delikanlı, tartışma çıkmasın, güzel güzel bitirelim yolculuğumuzu."
arka koltuklarda oturan, saçları dökülmüş, emekli matematik öğretmenine benzeyen bir adam: "oğlum, dinle beni. yolun dörtte biri tamamlandı. dörtte üçü de tamamlanana kadar olay çıkarma tamam mı? inince napıyorsan yap, anlatabiliyor muyum?"
ortalarda oturan, sol omzu dövmeli, sterling eq'daki çello çalan kadına benzeyen bir üniversite öğrencisi siyasi slogan atar gibi: "arkadaşım haklı. insanlar birbirine kafasına göre hitap etmemeli. laik, sosyal bir hukuk devleti bunu gerektirir."
önümde oturan, 5-6 yaşlarındaki sarışın kız çocuğu: "abi sen bunları boş ver. kendini de boş ver. sen beyefendi de değilsin, çocuk da değilsin. sen sadece abisin."
en arka sıradaki koltuktan kalkıp üzerime yürüyen kısa boylu, suratı alkolden kıpkırmızı olmuş, kin ve nefretle bakan bir amca: "otur lan yerine! (zaten ayakta değilim ki.) amına koduğumun yerinde senin sikindirik felsefeni mi dinleyeceğiz? zaten canım sıkkın. otobüste içki içemiyorum. otur yerine aptal herif! (zaten oturuyorum ki.)
en önde oturan, oldukça yaşlı ama büyük olasılıkla evde ya da barda deli deli dans eden bir kadın: "çekin o kirli ellerinizi yavrumun üzerinden. fikirlerini güzelce açıkladı işte. üzülme evladım. çocuksun sen, valla."
herkesi susturan bu teyzeyi unicef iyi niyet elçisi yaptım.
"nescafe alabilir miyim? şekersiz."
"buyrun beyefendi."
bu adam deli mi ne? az önce şu sözcük yüzünden kabile savaşı yaşandı ama hala aynı şeyi yapıyor.
yolculuk üzerine düşüncelere daldım. insanlar yolculuğa neden bunca değer yüklüyor? özellikle uzun süren yolculuklara yoğun değer verildiğini gözlemliyorum. bir yerden başka bir yere gitmek mi bu değeri yükseltiyor? yoksa yolculuk sırasında yaşanılan üzüntü, mutluluk, heyecan, hüzün mü? yolculuk sırasında görülen yerler mi? ya da bunların hepsinin karışımı mı? bu duygular, gerçek bir yolculuk olmadan da yaşanamaz mı? zihnimizle de bir yerden başka bir yere giderken bu hisleri yaşayıp yeni yerler göremez miyiz?
sürekli bir yolculuk halindeyiz aslında. düşüncelerimiz, yaşamımız, hayallerimiz yolculukla örülü gibi sanki. bir müziğin başlangıcı ve sonu arasında geçen süre de bir yolculuk olabilir mi? olabilir. yine de uzun süren yolculuklarda gizemli bir çekicilik olduğunu düşünüyorum. gizemli olan her şey de beni çekiyor.