bir adam tanıdım. bir sonbahar günü, elindeki kitabı benim montumun yan cebime zorla sokan bir adam. vasat mutlulukların ve vasat ilişkilerin mutsuzluktan, ilişkisizlikten daha beter ve berbat bir duygu olduğuna inanan bir adam.
bir valiz dolusu kitap ile yollara düşen modern çağın peygamberi. tanrısı yok ama. kendine ait doktrinleri olan bir adam. insanların mayın döşeli sınırlarını ihlal edip de her seferinde yaralanan bir adam. ama asla ve asla ölmeyen. öldürülemeyen.
bir insanın her şeyi kaybetse dahi aklını planlı kullanarak peygamber olabileceğin iddaa eden modern bir deli. hayatın sırrını çözmüş bir insan. ak düşmüş saçlarını değirmenlerde ağartmamış bir canlı.
mutlu olma adına her şeyi deneyen, kelimeleri cebinde olan, zamandan ve mekandan münezzeh bir canlı.
tanıdım kendisini. yıllarca hem de. modern çağın modern hastalıklarına karşı antibiyotiğini zhninde taşıyan birisi. kariyer, hırs, akademik statüler... hepsini kendi özgürlüğü için heba eden bir adam. bu yüzden de okuduğu okullardan alacağı diplomaları okullara hediye eden bir deli. gerçek bir deli ama. zihnindeki düşüncelere yetişemeyen bir insan.
poker oynarken dahi aynı anda binlerce olsalığı zihninden geçiren bir makine.
ama duyguları ölmemiş bir makine. her zaman aşık olmak için bir mucizenin derdinde olan, vasat olmamak uğruna her şeyi heba edebilen bir adam. kendine bir dünya yaratıp da o dünyanın her şeyi olan adam.
yokluktan mutluluk yaratabilen tanıdığım tek überinsan!
sınırları mayınlarla döşeli insanları kendi sınırlarının dışına itebilen bir güç. kendi sınırlarını geçemeyen, ve kendi sınırları içerisine diğer insanların gelmesini istemeyen aciz ve çaresiz insan(cık)lara hayatta tek kutsal şeyin hayatın ta kendisi olduğunu binlerce kez söyleyen bir masal anlatıcısı.
tanıdım işte böyle bir adam. montumun yan cebine koyduğu isimsiz ve içi bomboş kitapta hiçbir şey yoktu. anlamıştım mantığını.
hiçbir ses, sessizlikten daha güzel olamazdı. itiraf edilmemiş hiçbir aşk, itiraf edilmiş hiçbir aşktan daha değersiz olamazdı.
dünyanın en muhteşem tabloları dahi beyaz bir tuval kadar güzel olamazdı. yaratılmamış olan yaratılandan binlerce kat üstündü. fakat bu üstünlüğü teyid etmek için yaratmak. ve yaşamak gerekliydi.
o yüzden de bana bomboş bir kitap vermişti. kendi hikayemi kendim yazmam için. kendi varoluşumu anlamlandırmak için. kendi mutsuzluklarımı hayatımdaki diğer insanlara miras bırakmamam için.
gerçek bir insan.
kendisi şimdilerde o mayın döşeli alanda yaşamayı yeğliyor. çünkü biliyor; vasat olan her şey mide bulandırıcıdır. hayat ve insan muhteşem bir varlıksa eğer, bizlere düşen muhteşem yaşamak. ve muhteşem ölmektir.