Sinema dendiğinde çoğumuzun aklına gelen ilk şey, ardı ardına akan ve birçok kareden oluşan farklı kategorilerde işlenmiş görüntülerin bir araya gelmesidir. Bunu ilk olarak gerçekleştiren Lumière kardeşler, Auguste Marie Louis Nicolas (19 Ekim 1862, Besançon, Fransa – 10 Nisan 1954, Lyon) ile Louis Jean’dir (5 Ekim 1864, Besançon, Fransa – 6 Haziran 1948, Bandol)
Amerika ve diğer Avrupa ülkelerinde sinema için araştırmalar sürerken bu onur Fransız iki kardeşin ellerine düştü. Louise ve Auguste Lumiere kardeşler, 13 Şubat 1895’de sinematografı icat etti.
Babaları Antoine Lumiere, resim öğretmeniydi. Renkleri, ışığı, yansımaları nasıl kullanacağını öğrettiği öğrencileri vardı. En çalışkan öğrencileri ise oğullarıydı. Baba Lumiere öğretmenlik yılları sona erdiğinde oğullarıyla beraber Lyon’da fotoğrafçılığa başladı. Kısa bir süre sonra işini büyüten Lumiere ailesi, günde 4000 metre fotoğraf kâğıdı üretebilecek duruma geldiler ama Lumiere kardeşler hâlâ arayış içindelerdi. Onlar bu siyah-beyaz kareleri nasıl canlandırabileceklerinin peşine düşmüşlerdi ve uzun araştırmalar sonunda bulmayı başardılar.
Baba Lumiere, Paris’e yaptığı bir gezi sırasında çocuklarının hayallerini gerçekleştirecekleri o cihazı satın aldı. Amerikalı Edison adlı mucidin icat ettiği kinetoskop, 6000 franka satın aldığı o cihaz; tek kişilik sinemaydı. Büyük bir kutunun içinde, bir lambanın ışığında oynayan 35 mm’lik kısa filmleri seyirci kutunun üstündeki bir bakaçtan izliyordu. Luise Lumiere bu cihazı gördüğünde aklında beliren görüntü netti. Bu görüntüyü yüzlerce kez büyütebilmeyi ve bir perdeye aktarmayı istemişti.
Amerika’da ve başka ülkelerde sinema üzerine araştırmalar ilerlerken, Fransa bu alanda öncü olarak ortaya çıkmaya hazırlanıyordu. XIX. Yüzyılın ikinci yarısı boyunca yoğunlaşan çalışmaların meydana getirdiği birikimi iyi kullanan Louis ve Auguste Lumiere kardeşler, 13 Şubat 1895 yılında kinetoskpotan ilham aldıkları sinematografın patentini almayı başardılar. Böylece 7. Sanat olarak da tabir edilen sinemanın tarihi başlamış oldu.
‘’Cinematographe Lumiere’’ geliştirdikleri sinematografın patent adıydı. ilk sinematograf hem alıcı hem de gösterici işlev görüyordu. Alıcının çektiği görüntülerin basımı da sinematografın içinde gerçekleşiyordu. En önemlisi de görüntüleri perdeye yansıtmak için gereken hız da kardeşler tarafından bulundu. Lumiere kardeşlerin ilk filmlerinde objektifin önünden saniyede 15 görüntü geçiyordu. Sessiz sinema 1920-1922 yılına kadar saniyede 16 görüntü, daha sonrasındaysa saniyede 18 görüntü kullanılacaktı. Sesli sinemaya geçildiğinde ise sesin görüntüye uyum sağlaması için bu hız saniyede 24 görüntüye yükseltilecekti.
Sinema tarihinin ilk filmi olan ” Arrival of a Train at La Ciotat ” (Trenin La Ciotat Garına Gelişi), 1895’te Lumiere kardeşler tarafından 55 saniye olarak kaydedildi. 28 Aralık 1895 tarihinde ise Paris’te “Grand Cafe” bodrumunda bulunan 120 kişilik bir salonda ilk sinema salonu açılarak, halka gösterim yapıldı. Ücretli bu gösteriyi 25 kişi izledi. ilk programda üç dakikadan fazla sürmeyen 10 film birden gösterilmişti. Özellikle, “Arrivee du Train en Gare de La Ciotat” (Trenin La Ciotat Garına Gelişi) büyük ilgi görmüştü. Bu gösterilerde, üstlerine doğru gelen treni görünce izleyicilerin sandalyelerin altına saklanmaya çalıştıkları söylenir. Paris’te açık hava sinemasından korkarak kaçanlar olmuştur.
Başlangıçta kardeşler bu işin geleceğinden ümitsiz oldukları için çekimlerinin yalnızca altı ay, bir yıl arasında devam ettireceklerini söylediler. 1896’da istanbul’a geldiler. Haliç’in Panoraması, Boğaziçi Kıyılarının Panoraması, Türk Topçusu, Türk Piyadesinin Geçit Töreni adlı filmler çektiler. iki yıl sonra kardeşlerin elinde 1000’e yakın film vardı. izleyenlerin ancak okuyarak ya da gezerek elde edebilecekleri bilgileri ve yöreleri, olayları beyazperde de görmelerini sağlayan yeni bir iletişim yöntemi ortaya çıkmıştı. Ayrıca bu dokümanlar, belgesel niteliği taşıyor ve tarihe ışık tutuyordu. Ve tabi görüntülerin halka ulaşmaması gereken durumlar da ortaya çıkmıştı. Lumiere kardeşler, tarih Mayıs 1896’yı gösterdiğinde, Rus Çarı II. Nikola’nın halkı selamlamasını çekerken tribün çökmüştür ve kardeşler görüntüleri an be an kayıt altına almıştır. Kayıtlara, sonrasında polis el koyar ve halka gösterilmesi engellenir. Sinema tarihi bu olayla ilk kez sansürle karşılaşmıştır.