1974 yapımı bir ömer kavur filmi. 1. Dünya Savaşı esnasında, Osmanlı zamanında, fahişelik yapmakla suçlanan bir kadın, valilik talimatıyla ufak bir kasabaya sürülür. Kasaba ahalisinin ondan nefret etmesi ona sahip çıkmaya çalışan insanlara rağmen emine'yi trajik bir sona sürükleyecektir.
ömer kavur'un ilk filmi olmasından başka 18 yaşındaki bir necla nazıra şahit olmakta film adına hoş noktalar ancak film esas gücünü sorgulayıcı kimliğinden alıyor. Muhafazakar kültürün cinsellik ve kadın konusundaki tutarsız, çoğu zaman da kötü niyetli ve çirkef ahlak anlayışı film boyunca sorgulanan esas mevzu. Hastabakıcı Server'in filmde vurguladığı gibi, ahlaktan bahseden insanların savunmasız ve fahişelikle etiketlenmiş bir bedene çökme arzusu, bu iki yüzlü ahlakın en bariz temsili.
daha sonra mine filminde de ameliyat masasına yatırılacak bu hastalıklı bakış, hastane başhekiminin ağzından da eleştiriliyor: " ben bu kadına üzülmüyorum mu sanıyorsun, gerçekten fahişe olsa böyle meteliksiz kalır mıydı, dünyaları kaldırırdı şimdiye dek ".. gerçekten fahişe olmayan bir kadın, emanet edildiği evde evin beyi tarafından saldırıya uğradığı zaman, eşi ve diğer kadınlar adam yerine emine'yi dövüyorsa daha söyleyecek söz yoktur bu konuda.
kavur'un şimdiye dek izlediklerimiz içinde en sosyolojik ve anlaşılır filmi olduğunu söyleyebiliriz. usta yönetmen 80'lerin ikinci yarısı itibariyle iyice felsefi bir düzleme direksiyon kırmış, kitlelerin beğenisinden uzaklaşıp kendine has bir seyirci kitlesi üretmişti. Kadının muhafazakar / ataerkil kültürdeki ikincil konumunu eleştiren düzgün bir seyirlik.. filmin sonunda emine ile sevişmeye gelmiş kasabanın bıçkın delikanlı geçinen gerizekalı tipi ve gerdek gecesi eşinde başarısız kalmış minik arkadaşı ufka doğru uzaklaşırken istiyorsunuz bu zihniyette böyle uzaklaşsın gitsin bu toplumdan ama maalesef..