Bir insanı sırf mason oldugu için itibarsızlaştırmak, bu millete, bu halka yaptığı hizmetleri görmemezlikten gelmek, bir komplo teorisi'nin belirsizliği üzerinden yola çıkmak, çok alçakça ve de korkakçadır. ki, ufak bir arama ile bilinen masonların dünyaya bıraktıkları eserlere baktığınızda yapılanlar paha biçilemezdir, değerlidir ve kıymetlidir. Bunları birer suç malzemesi olarak kullanacak kişiler, lütfen dönemin mason tartışmalarına ve yol ayrımlarına bakınız. Baktığınızda masonlar'ın Atatürk'ün karşısında olduğunu görecek ve Türkiye de bulunan masonlar'ın birbirleri arasında bir çatışma olduğunu göreceksiniz.
Şükrü kaya bir ittihatçıdır. Altı okun yolunu benimseyenlerin en güzel örneklerinden birisidir.
+Şükrü Kaya, Atatürk'ün yakınlarında bulunun Laiklik ilkesine en fazla itibar eden kişidir. 'Fransiz tipi Laiklik' denilen kavrama tam uyar. Materyalisttir. Din hakkında ki düşünceleri dinciler tarafından 'Cumhuriyet'in islama düşmanlığı' olarak pişirilip servis edilir.
+1929'da "Araziye Dair Yasa" 1933'de "Belediye yasasi", "Vilayet Idaresi Yasasi" gibi yasalarin çikarilmasinda öncülük etmistir. Bunlar doğu da kalan köylülere yönelik kamu hizmetleridir. ayrıca bunlar tutulan toprağın dağıtılmasına yaramış ve şeyhlik-ağalık-aşiret reisligi gibi kavramların zayıflamasına yol açmıştır. 1934'de ise bu terimler ve uygulamaları tamami ile yasaklanmıştır. Toprak reformunu sonuna kadar desteklemiştir.
+Medeni Kanunu'nun hazırlanmasında görev almıştır.
+Dersimciler de sevmez Şükrü Kaya'yı. Şükrü Kaya, feodal,gerici-yobaz, haraç kesen, toprak ağalığı yapan Dersime karşı olup çokça üzerinde durduğu, Cumhuriyet'e , geleceğe yakışacak bir Tunceli yaratmak istemiştir. Çok ta güzel anlatmıştır Dersim sorununu : http://prntscr.com/nde6kp -(Ayrıca yukarıda ki yasalara çoğu aşiret uyup toprak ağalığı ve haraç kesme gibi faaliyetlere son verip silahları'nı bırakmışlardır. Bir iki feodal aşıkları aşiretler yüzünden bilinen olaylar gerçekleşecektir. )
“Biz akan, coşan inkılâp çağlayanı içinde birer su zerresiyiz. Güneş ziyası ile ara sıra parlayan bu zerrelerin o büyük şelalenin kütlesine katılıp gitmesi mukadderdir. Kuvvet ve kudret o küçük zerrelerden doğan çağlayandadır, millettedir.(TBMMZC,D.5, c.26, s.411.)
"Zaman geçtikçe, ölü faniliklerden silkinir, hatıraların saf ufuklarında yükselir, hayalleşir, ilahi kahraman haleleri arasinda ‘ebedileşir’. Temiz yürekli, güzel ruhlu yurttaşlarin, vefali dostlarının gönlünde ve dilinde sevgi ile yaşayan ve anılan ‘kutsal’ bir varlik olur.
Ne yazık öylesinin ölümüne, ne mutlu onu yetiştiren millete, ve onu böyle sevene."