öncelikle, kitapta geçen tanımı paylaşmak istiyorum.
"şimdi çok iyi anladım ki, zübük bir tane değil, biz hepimiz birer zübüğüz. bizim hepimizin içinde zübüklük olmasa, bizler de birer zübük olmasak, aramızdan böyle zübükler büyüyemezdi. hepimizde birer parça olan zübüklük birleşip işte başımıza böyle zübükler çıkıyor: oysa zübüklük bizde, bizim içimizde. onları biz, kendi zübüklüğümüzden yaratıyoruz. sonra kendi zübüklüklerimizin bir tek zübük'te birleştiğini görünce ona kızıyoruz..."
bu tanıma göre "yanlış hayat doğru yaşanmaz"* diyebilir miyiz?
hepimizin içinde bir zübük var, bu doğru. ama bazı zübükleri biz palazlandırıp, başımıza taç yapıyoruz. ondan medet umuyor, çıkarlarımız uğruna 'erdem' kavramından uzaklaşıyoruz.
film'de şöyle bir sahne vardı; usta sanatçı rahmetli kemal sunal, parti odasına hışımla giriyordu. bir süre etrafa baktıktan sonra, diğer siyasi ne derse o'nun söylediklerinin aynısı bağırarak söylüyordu. millet de, zübük'ü dinliyor, tezahürat yapıyordu. sonra bizim zübük kahveye gidip, nasıl seçildiğini anlatıyordu;
- en çok ben bağırdım, beni seçtiler.
tanıdık geliyor değil mi?
işbu entarimi bitirmeden önce, kıymetli sanatçı merhum metin serezli'nin kasabalıyla gerçekleştirdiği diyaloğu paylaşayım, işin özeti olsun. buyurunuz:
- umurunda mı zübük'ün.. kasasını doldurmuş, hanlar, apartmanlar almış..
+ o'nu şimdi nerede bulabilirim?
- adresini veririm sana. ama dikkat et, ayaküstü sana da bir kazık atmasın.
+ ben sizin gibi zübük'ten bir şey beklemiyorum ki kazıklanayım.
(bu arada zübük, aziz nesin tarafından uydurulmuş bir söz.)
tanım: türkiye siyasi yapısındaki çarpık karakterleri hicveden, başyapıt.