ne kadınlar tanıdım zaten yoktular diyen şair müsveddesi kimdi harbiden? birisi bulup da koysun önüme. ölüyse mezarından çıkarsın. diriyse de getirsin karşıma. bağırarak tecavüz edeyim kendisine.
ne kadınlar sevmiş de, zaten yokmuşlar.
laynnnnnnn diye bağırırım ben her daim. çığlıklarım içimde müebbet hapse mahkumdur. hiçbiriniz duyamazsınız. ömrünü bir şeyler uğrunda heba edip de geriye dönüp baktığı an, ömrünü heba ettiği şeyin koskoca bir çirkeflik ve yalan olduğu gören bir kişiyim ben.
o yüzden de inandıklarım, inanamadıklarımın mirasıdır. biliyorum, acı kader olamaz. ve yine biliyorum, her an her salise birileri tecavüze uğruyor. ihanete. yalanla kanmdırılıyor... her an ve her salise bir şeyler heba ediliyor.
ve aşk! o kutsal duygu. filmlerde, şarkılarda, romanlarda anlatılan. yere göğe sığdırılamayan aşk! ey aşk. heyt aşk! çek kılıcını. ben burdayım. karşında. en iyi hamleni yap!
tutamıyorum seni. iki ucu boklu bir değneksin zira sen. hissedebiliyorum seni. ama hangi ölümlünün bedenine koymaya çalışıyorsam seni, senden iğrenmem ve vazgeçmem bir saniyeye sığıyor.
yıllar önce yaşlı bir dostum sormuştu bana. bir sabah, aynı bankta uyandığımızda. gözlerimizi ovmadan; "sevgi" demişti. "inanır mısın sevgiye?"
hiç beklemeden cevap vermiştim ben de:
"sevgiden ve aşktan nefret etmek için bir insana hissettiklerini söylediğinde takındığı tavır bile her şeyden nefret etmeyee yeterliyken nasıl inanayım ben sevgiye? hem bilmiyorsun ama ilk sevdiğim kızın ismi sevgi'ydi. inanmıştım ona. hem de hiçbir şeye inanmadığım kadar. ona inandığım kadar tanrı'ya inansaydım şimdi şu bankta değil de cennettte olurdum."
susmuştuk. sadece aşk değil. tüm kavramlar ve olgular iki ucu boklu bir değneğe döçnüşmüştü. o yüzden de hayatı yaşamaya karar vermiştik. en ortasından yaklamaya çalışıp da. kimseyi incitmeden. sevmeden. sevilmeden. insanlara kanmadan. yalnız kalma adına.
ama biliyorduk. insanlık yalnız olmamıza bile izin vermeyecekti. aşık olacaktılar bize. arkadaş olacaktılar. dost...
insanlık, gerçek özgürlüğümüzü gururuna ve onuruna yediremeyecekti. oysa biz her şeyi yiyebiliyorduk artık. hazmedemeyeceğimiz hiçbir şey yoktu. hayatı çğnemeden yutuyordum. 17 yaşımda. her şeyin karşısında olduğum o yıllarda. her şeyin sonsuz olduğunu sandığım o soğuk gecelerde. çiğnemeden yutuyordum her şeyi. ve kusuyordum karanlık bir gecede. bir sokağa.
sokak köpekleri yiyordu içerimden çıkan her şeyi. aşkı da ayaz bir kış gecesinde adını hatırlayamadığım bir sokağa kustum. kalbimle birlikte. kendisini kim yedi bilmiyorum.