futbol asla sadece futbol değildir

entry93 galeri video1
    31.
  1. "Oyuncular sadece oynamak zorunda oldukları için, profesyonel oldukları için veya para kazanmak için değil zevk aldıkları için de oynayabiliyorlar bu oyunu. Bir seçim gibi. Biz biz olduğumuz için bu seçimi her gün yapıyoruz, yaşamı bir görev olarak yaşamak zorundayız ancak gizlice bir şölen olarak yaşamak istiyoruz." diyor "Gölgede ve Güneşte Futbol" kitabının Uruguaylı yazarı Eduardo Galeano. Futbol, günümüzün laik diniyse biz de her gün stadyumda veya tv başında ibadetini eksiksiz yapmaya çalışan mensuplarıyız bu dinin.

    Dünya futbola öylesine bağımlı ve futbol, hayatlarının öylesine önemli bir parçası ki insanların; siyasiler oy kaygısı yüzünden bazı şehir takımlarının ligden düşmemesi için ellerinden geleni yaparlar. Hatta bazen 1987'de olduğu gibi Kocaeli ve Bursaspor önceki yıl küme düştükleri halde itirazlarını doğru(!) yerlere yapınca, yeni sezon başladıktan 3 hafta sonra tekrar 1. lige dönerler ve o yıl lig 20 takımla oynanır. italya'nın eski başbakanı Silvio Berlusconi kişisel yükselişini Milan kulübünün başarılarından elde ettiği popülerlik ve saygınlığa borçludur. Latin Amerikada bütün politikacıların hatta askeri diktatörlerin bile futbol ile ilişkileri vardır. Diktatör Salazar, Portekiz'i onlarca yıl demir yumrukla ve ciddi bir dirençle karşılaşmaksızın yönetebilmesinin sırrını '3 F' ile açıklamıştı: fado, fiesta, futbol. Futbol öylesine içine işlemiş ki insanların; Katalanların milli takım kabul ettikleri, formasına reklam bile almadıkları ve "bir kulüpten çok daha fazlası" diye niteledikleri Barcelona'nın Real Madrid'e olan rekabet ötesi düşmanlığı, Katalanlara çok zor günler yaşatan Franco'nun Real taraftarı olmasına dayanır. Barca'dan Real'e transfer olan Figo'ya Camp Nou tribünlerinden kesik bir domuz kafası atılması basit bir fanatizmden çok daha fazlasını anlatır aslında.

    Taraftarlar açısından durum böyle. Çoğu, destekledikleri takıma kutsal bir varlık gözüyle bakıyor ve bunu bir hayat tarzı haline getirirken, o kulübü ellerinden gelen her şekilde destekliyor. Peki artık kulüplerin taraftarlarından beklentisi ne?

    Futbol piyasası 90'lardan itibaren, özellikle genişleyen tv yayınları sayesinde daha fazla ilgi çekti ve daha büyük kitlelere ulaşmaya başladı. Bu gelişim reklam, sponsorluk, ürün satışı gibi çok önemli gelirler demekti. Pasta her geçen gün büyüdü ve futbol başarı-para odaklı bir eğlence-hizmet-ürün sektörü haline geliverdi. Artık yerkürenin herhangi bir yerinde oynanan maçı evimizden izlememiz mümkün. Desteklediğimiz takımın hisselerini bile satın alabiliriz. Kulüpler artık birer şirket oldular. Kendi markalarını oluşturdular ve bu şekilde daha fazla gelir elde etmeye çalışıyorlar. Sadece forma değil, kendi markalarını taşıyan kazaktan parfüme, cep telefonundan defter kitaba kadar uzanan çok çeşitli ürünlerle çıkıyorlar karşımıza. Dünyaca ünlü ispanyol veya ingiliz kulüpleri uzak doğuda ve dünyanın dört bir yanında kendi mağazalarını açıp, yıldız oyuncularıyla birlikte sezon öncesinde o ülkelerde hazırlık maçları yapıyorlar. Stadyumlarını daha modern ve büyük hale getirip maç günleri dışında da kullanılabilecek yerler yapmaya çalışıyorlar. Böylece hem ilgiyi sürekli ayakta tutup hem de her zamanki gibi gelirlerini artırmayı düşlüyorlar. Bunun en açık örneğini Highbury'den Emirates stadyumuna taşınan Arsenal'de görebiliriz. Bu stadda oynadığı her maçta yaklaşık 3.1 milyon pound kazanan Arsenal'in böylece Highbury stadyumundan sonra, önceki yıla göre gelirlerinde % 46'lık bir artış gözlenmiştir. Arsenal, stadın isim hakkını Emirates'e 15 yıllığına yaklaşık 100 milyon poundluk bir anlaşma karşılığında vermiştir. işte marka dediğimiz bu. Yaklaşık 350 milyon pounda mal olan stadın sadece ismi kendisinin üçte birini karşılayabilecek bir değere sahip.

    Futbolun küreselleşmiş dünyadaki yerini anlamak için Dünya Kupası'na bakmamız yeter. 32 takım, 64 maç, tv, internet ve cep telefonu üzerinden ulaşılan 5 milyar izleyici. Hepsi bir yana, 20 bin gazeteci, yani tarihin en büyük medya olayı! Şöyle söylemek de mümkün: 98 Dünya Kupası Finalinde Fransa-Brezilya maçını izlerken bir yandan da Adidas-Nike maçını izliyorduk. Başka bir organizasyondan örnek verecek olursak, bir kulübün Şampiyonlar Ligi'nde yakaladığı başarılar kendisinin ve ülkesinin tanıtımına katkıda bulunurken hem kulübün piyasa değerini artırır hem de kasasını doldurur. Ne kadar paranız, ününüz ve büyük hedefleriniz varsa o ölçüde iyi futbolcular transfer edersiniz. Ne kadar iyi futbol oynarsanız insanları o kadar çok tatmin eder ve sizi takip etmelerini sağlarsınız. Ne kadar çok taraftarınız(müşteriniz) varsa o kadar çok para kazanır ve büyürsünüz. Yani işin ana damarı artık para. Artık kulüpler takıma yapacağınız tezahürattan daha çok ödeyeceğiniz bilet parasını önemsiyor sizi stadyumlara davet ederken.

    Türk kulüpleri de bu konuda gereken adımları atmaya başladı. Üç büyük kulüp de şirketleşip borsaya açıldı. Fenerbahçe stadını baştan aşağıya yeniledi ve bunun maddi-manevi avantajlarını yaşıyor. Beşiktaş ve Galatasaray da bu konuda projelerini hayata geçirme aşamasındalar. Ayrıca Beşiktaş'ı diğerlerinden ayıran bir Fulya projesi var ki gerçekten de dünyadaki her kulübün sahip olmak isteyeceği türden bir proje. Pazarlama konusunda ise Fenerbahçe öne çıkıyor. Yaptıkları spekteküler transferler sayesinde kombine kart, forma ve diğer ürün satışlarından en fazla para kazanan kulüp durumundalar. Bir Beşiktaş taraftarı olarak Türkiye'nin en iyi taraftarını (bkz: çarşı) tartışmaya gerek duymuyorum ama şu kesin ki en iyi müşteriye Fenerbahçe kulübü sahip. Ancak unutulmamalı ki bu, kulüp yönetiminin başarılı stratejisinin bir sonucudur.

    Sonuçta dünyanın en popüler "show"u artık bir "show-business" haline geldi. Ama unutmamalı ki eski değerleri geri plana atılmış ve bir zevk, bir spor olmaktan öte bir iş kıvamına getirilmiş, tamamen başarı odaklı bu yeni futbol dünyasında hala romantik taraftarlar mevcut. işte o romantiklerden biri olan Eduardo Galeano'nun sözleri ile başlayan yazımı yine onun sözleriyle bitirmek en uygunu sanırım:

    Ben basit bir "iyi futbol dilencisiyim". Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum: "Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!" Güzel bir oyun gördüğüm zaman da bunu sağlayanın hangi takım ya da hangi ülke olduğuna bakmaksızın bu mucize için şükranlarımı sunuyorum.

    edit: ulan bunu neden ekşilersin bi mesaj at anlat bana.
    2 ...