iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmadan bir halkın diğer bir halk üzerinde uyguladığı baskının tarifini tahrif etmek ve malum ırkçılığı milliyetçilik refleksi olarak insanlara yedirmek mevzu bahis olguyu bir sanrı olmaktan öte buz gibi bir gerçek yapmaktadır. Ulus devlet olma iddasındaki bir ülkede hala etnik kavramların üzerinden tartışma yürütülüyorsa orada zaten en amiyane tabirle kültürel ve siyasal faşizmin daniskası mevcuttur. Kaldı ki insanlar sırf etnisiteleri üzerinden hareketle şiddete başvurmazlar ; ortada iktisadi-politik nedenlerin birikim süreci ve emperyalist-kapitalistlerin hegamonyası altındaki bir ülke iktidarı tarafından kuruluş yıllarından günümüze kesintisiz olarak uygulanan bir kültür asimilasyonu vardır. En çarpıcı şekilde sıkça kullanılan " bütün kürtlerin türk olduğunu iddiası " bile ezen bir etnik grubun sahip olduğu devlet iktidarı ile ezilen bir etnik grubun üzerindeki sömürüsünü ve faşizmini göstermektedir. Troçki'nin de deyişi ile : " Faşizm/Irkçılık sadece mülk sahiblerine mahsustur. " Kapitalist tekelci devletlerin de hangi sınıfın mülkü olduğu ortadadır. Bu bakımdan sadece burjuvazi değil , burjuvazinin devlet kontrolü altında eğitilip şekil verilen , yöneticilerine boyun eydirilen aynı halktan insanlar üzerinde ve onlar tarafından küçük-burjuvazinin sahip olduğu nitelikler ki bu aynı ırk içinde genellikle " din " üzerinde dönüp durur , başlatılan bir ırkçılığın sadece sömürü sisteminin bekası için bir diğer etnik grup üzerine " etnisite " olarak yansıtılmasıdır.