zamanla dost olmaya çalışmak gibi bir olayın içinde bulduysanız kendinizi gerçekten işler yolunda gidiyor demektir ama bu süreç içerisinde herşeyin size bunun aksini söylemesiylede savaşım halinde olmanız icab eder. hayatı kontrol etmek mümkün değil ama hislerinizi kontrol etmek sizin elinizdeki yegane irade bana göre. akıntı sizi diğerlerine göre daha güzel sürüklüyor diye buraya kadar ben yüzdüm emek verdim gibi bir ilüzyona kapılabilirsiniz sizi görenler duyanlarda ben neden yapamıyorum diye ayrı bir ilüzyona kapılıp hüsrana gark olabilir. rüyadan uyanıp yaşamı kurgulayan yazıp yöneten biri olmadığımızı fark edemezsek, gerçekte sadece yüksek dozda bir özdeşikliğe maruz kaldığımızı idrak edemezsek ne olduğumuzu asla keşfedemeyiz. kendini içinde yaşadığın bedenden ve hayat şartlarından soyutlayamadan iradenin ne denli az ve fakat ne ölçüde güçlü olduğunu ve bunun ne işe yaradığını anlayamazsın. bilenle bilmeyen arasındaki fark insanla hayvanın arasındaki fark gibidir.
yukarıda yazdıklarım içinde olduğum akıntının beni sürüklediği sözlerdi. bende kendi akıntım içinde söylenip duruyorum bazen oysa insan bir bütündür sonsuz bir döngünün sayısız yolcularıyız bize sunulan varoluş nimeti duyabilen kulaklara şunu söyler aslında; hissederek yaşa ve sana verilen imkanlara göre hakkaniyetli bir şekilde yaşamı yorumla. böylece kendini yargılamış olacaksın ve sana bahşedilen varoluş hediyesinin karşılığını varoluşu idrak etmekle ödemiş olacaksın. der. peki o halde konuşmak anlatmak ne içindir? bilen bilmeyen arasında ki fark insanla hayvanın ki gibi bir fark değildir. bilen yada bilmeyen diye bir şeyde yoktur esasta akıntı herkese eşit muamele etmiyor adil olanda illa eşit olan değildir. bir bütünün farklı parçalarıyız her birimiz olmazsa olmazıs kendimize toplu olarak nasıl bakıyorsak oyuz ne kadar görüyorsak o kadarız ne kadar bütün ne kadar parça sayıyorsak öyleyiz ama hakikatte neysekte oyuz bunu idrak edenler için bu böyle edemeyenler içinde öbür türlüsü sonuçta hepsinin bir anlamı ve karşılığı var.