her erkeğin buluşmasının o istenilen sonucuna varmıştım. işte dolmuşta onun evie doğru gidiyorduk. aman allah'ım ne kadar da kolay olmuştu herşey. normal insanlar gibi buluşmuş yemek yemiş, biraz içki içmiş ve evine gidiyorduk. hiçbir falso yapmamıştım. ne aşırı bir taşkınlık ve coşum hali, ne de aşırı bir çekingenlik. esprilerim yerinde ve dozundaydı, ucuz bir insan gibi asılmamıştım, bar köşelerinde onu öpmeye çalışmamıştım. görünen o ki gecenin sonunda muvaffakiyete varmam işten bile değildi. ve işte gidiyorduk. ''daha hızlı sür be arabacı daha hızlı sür'' diye içimden haykırdım şoföre. yüzümde belli belirsiz bir sırıtış hasıl oldu. camdan sırıtarak dışarıyı izlerken yansımadan bana baktığını farkettim. kafamı çevirip gülümsedim. yüzünde hafif bir tedirginlik vardı. bu iyiye alamaet değildi. ulan sakın loş ışıkta çekici gelmiş olup da davet edilmiş, şimdi de yol boyunca bir iç hesaplaşmaya girip ''nerden davet ettim bu gudiki'' diye düşünüyor olmasındı. yolda vazgeçilecek adam mıydım ben? tek istediğim şu eve hemen varmaktı. ''umut eve varmak üzereyiz'' dedi. ''ne güzel'' diye geçirdim içimden. ''çok yaklaştık, şu para üstünü istesen, hala vermedi şoför'' diye fısıldadı. işte o an bu gecenin sonunda yalnız yatacağımı anladım.
şimdi para üstünü isteyecektim, şoför de ''verdim ya'' diyecekti, ''tamam abi verdim diyosan vermişsindir'' diyerek onun gözünde kendi hakkını bile savunamayıp bir kadına sahip olmayı bekleyen bir yavşak olacaktım. ya da şoförle anlamsız bir tartışmaya ''nasıl verdin abi, vermedin ki mızımızz mızz'' gibi son derece tırt bir cümleyle başlayacak, gittikçe sönen bir ses tonuyla ilk cümlemi bile bitiremeyecektim. belki bir anlık duygu patlaması ile şoföre küfredip fren sesini işitmemle dayağı yemem bir olacaktı. olabilirdi bütün bunlar. ve ben hissediyordum ki iki durumda da bu gece yalnız yatacaktım. sadece cebimde 50 milyonla bindiğim için o çok beklenen, uğrunda parfümlerin sıkıldığı, kıyafetlere dikkat edildiği gece boka sarıyordu. paramla rezil olmak sanırım buydu. gözlerim dolmuştu resmen... olabildiğince makul bir ses tonuyla ''pardon 50 milyondan iki kadıköy vardı da...'' dedim. o son ''da'' ekini ne diye söyledim diye söyler söylemez hemen pişman oldum. ''tamam kardeşim vericez aklımda'' diye homurdandı şoför. ''hayır çok yaklaştık da o bakımdan yani'' dedim gergin gergin... resmen dayağı çağırıyordum. dikiz aynasından sinirli sinirli baktı. bi müddet sonra pelin ''yahu kardeşim durdur şunu durağı kaçırıyoruz. durdur, ver parayı'' diye bağırdı şoföre. araba durdu. ikimiz ayağa kalktık. şoför söylenerek bozuk para araken pelin indi, ben de şoförü bekledim. arkadan gelen polis arabası şoföre ''dolmuş bekleme yapma'' diye uyarıda bulununca aceleyle arabayı çalıştırdı şoför. kapanan kapının camından kaldırımdaki pelin'e baktım. panikle şoföre dönüp ''abi?'' diye sorarcasına bağırdım. pelin kaldırımda bana bakıyor dolmuş beni almış götürüyodru. şoför ''tamam bilader ileride indircem ben seni, ceza yiycez...'' dedi. bastı gaza. pelin'e ''ileride ileride'' diye işaret yaptım. görmedi sanırım, nokta gibi kalmıştı zira. aksi gibi telefonun da şarjı bitmişti.
iner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. ben olsam ben de giderdim. artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. barınma ve güvenlik sorunuyla karşı karşıyaydım. umutsuzca pelin'in olduğu yöne doğru koştum. ulan sakın o panikle yön duygumu yitirip şuursuzca pelin'in aksi istikametinde koşuyor olmayayım diye düşünerek biraz da ters istikamete doğru koştum. yanımdan arabalar vızır vızır geçiyordu. ter içinde kalmıştım.
tam umudumu kaybettiğim anda pelin bir taksiyle belirdi. ne güzel de belirdi. beni aldılar, eve doğru gitmeye başladık. sanırım bu gece kesin olarak benim sadece barınma sorunumu çözmek konusunda yardımcı olacaktı bana. elimde sıkı sıkı tuttuğum paralara baktı uzun uzun. paraları cebime koydum. terlediğim için biraz uzak oturmuştu. şoförle kavga ettiğimi anlattım. pes etmeyecektim bütün silahlarımı kullanacaktım. taksiyi durdurup bir tekel bayiine girdim. elimde siyah poşetteki biralarla geldiğimi görünce tiksindi sanırım benden. düğüne giderken arabayı durdurup bira alan ayyaş akraba gibiydim. ama içki onun tekrar bana ilgisini arttırabilecek yegane araçtı. ve fakat takside birayı açıp içmek, olmayan imajımı zedelemekten başka bir şey değildi. ''eve kadar bekleseydin keşke'' dedi. ''içki problemim var'' diyerek yaşadığımız coğrafyada hala alkolikliğin ve sorunlu olmanın prim yapabilme olasılığına şükranlarımı sundum. hiç etkilenmedi, ''alkol problemim'' hakkında en ufak bir merak uyanmadı içinde, dışarıyı izledi.
eve girdik. etkileyici bir evdi. hemen kitaplarına göz gezdirdim. baya bir kitabı vardı. ''ulan fazla atıp tutmayayım bilmediğim konularda, zira kültürlü birine benziyor, ezer geçer'' diye düşündüm. üstünü değiştirmeye içeri gitti. arkasından izlerken gidişini kendime bir bira açtım. ikimize bir müzik ziyafeti çekmek için cd'lerini karıştırdım. duygusal mı hareketli mi acaba diye içimden geçirdim ve geceye dair olandan, duygusaldan yana kullandım tercihimi. hemen bağdaş kurup yere oturdum. biramı yudumladım. geldi. ''aa umut sandalyeye otursana. ne attın kendini yere'' dedi. ''yok iyi böyle'' diyerek kibarca refüze ettim. ''aa olur mu ya otur şu sandalyeye'' dedi. ''yok ya gerçekten rahatım ben'' dedim. ''yer çeker. oturma yere'' diye ısrar etmesiynen oturdum sandalyeye. ''almaz mısın bi bira?'' diye elimi siyah poşete daldırdım. ''yo hayır. uyuycam zaten birazdan'' dedi. gece hiç bitmesin istiyordum. o çekyatın açılma sesini duymaktansa ölürdüm daha iyi.... ''uyumayalım yea' diye çırpındım. biramı kafama dikerken tenekenin kenarından aktı. gülerek sildim, bu hareketim ona sevimli gelmiş olacak ki ''çok şapşalsın'' diyerek güldü. gün ''sevimli şapşal''ın ekmeğini yeme günüydü. iyice sakarlığa vurmak içincdliği ayağımla itti. cdliğin çok sallanıp devrilmemesi... iyi ki devrilmemesi... odaya devrilme gerginliğinin yayılması...
bir müddet sonra ''neyse ben yatayım. gel sana yatak yapalım'' dedi. çek yat sesini duydum. artık bir ölüden farkım yoktu. bir ölünün kaybedecek neyi olabilir ki sevgili dostlarım? dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ''herkes okulda zerrin'e asılırdı ama sen hep farklıydın...'' dedim. ''teşekkür ederim''' dedi. ''yani insan sonuçta konuşabildiği bir kızı istiyor. ve ben bugün çok eğlendim seninle'', cevap vermedi. bu son cümleyi kurduğum anda elime yastığı ve nevresimi çoktan tutuşturmuştu. adeta kefenimi elimde taşıyordum. ''iyi geceler'' dileyip çekip gitt. verdiği alt eşorfmanı ısrarla giymemek... boxerla yatağa girmek... geri dönmesini beklemek... gelmemesi...
kalktım boxerla tuvalete çıktım. çok gürültü yaparak elimi yüzümü yıkadım. bana tahsis edilen yatağa doğru giderken ise gemileri yaktım... yatak odasının kapısını zorladım... ''kırtle kırtle'' diye zorladım. kilitliydi. bu kadar mı ürkütmüştüm onu. sinir geldi, zorlamaya devam ettim. arkamda belirdi. ''napıyorsun umut ya kilitli kullanılmayan oda o'' dedi.. ''haa... ben benim oda sandıydım'' diyip yatağıma doğru gittim. uyudum. olmadı...