Kendisini antisemitizme kadar "alman bir entelektüel" olarak, o zamandan sonra ise bir yahudi olarak tanımlayan freud'un; bir röportajında ölüme dair enteresan düşünceleri;
"Ölüm biyolojik bir zorunluluk olmayabilir, belki de ölmek istediğimiz için ölüyoruz.
içimizde aynı kişiye karşı hem sevgi hem de nefretin bulunması gibi bütün yaşam da; kendini sürdürme arzusunu kendini yok etme arzusu ile birleştirir. Gerilmiş bir lastik parçasının ilk biçimine dönme arzusunda olması gibi, bütün canlı madde de bilinçli ya da bilinçsiz olarak, inorganik maddenin tam ve mutlak ataletine dönmeyi özler. Ölüm arzusu ile yaşam arzusu içimizde yanyana bulunur.
Ölüm sevginin ortağıdır, dünyayı birlikte yönetirler.
Biyolojik olarak her yaşayan varlık, içinde ne kadar şiddetli yaşam ateşi yanarsa yansın, "nirvana"yı özler, yaşam denen hummanın sona ermesini, "ibrahim'in bağrı"nı özler. Bu arzu dolambaçlı sözlerle gizlenebilir fakat yine de yaşamın nihai hedefi kendi tükenişidir.
Psikanaliz başlangıçta tek önemli şeyin sevgi olduğunu kabul ediyordu, bugün ölümün de onun kadar önemli olduğunu biliyoruz.