ben bu yazıyı ona yazdım

entry3436 galeri video3
    3237.
  1. Duyarsan gel...

    haziranın sanırım ya 13 ya da 14'düydü. sabah evden çıkmış biraz marketlik yapıp, gazetemi alıp eve dönecek, kahvaltımı yapıp biraz da dinlenecektim. keyfim de gıcırdı hani...

    sevinçle evden dışarı çıktım. keyifli keyifli alışverişimi yaptım. market raflarında duran ürünleri çok severim, almasam bile evirir çevirir, içeriğini okur hsngisi daha iyidir diye mukayese ederken en az markette yarım saat vakit harcarım. seviyorum, ne yapayım. neyse aldıklarımı ödeyip, bir güzel itinayla poşetledim ve marketten çıktım. elime bozuk paraları veren kasiyer kızların eş zamanlı olarak gözlerimin içine bakmalarına hala alışamamış olsam da hala mahçup düşsem de, o kapıdan çıkarken mutluluğuma zeval gelmez.

    neyse efendim, hemen marketin karşısında bulunan yılların bakkalı macir b... abimden de gazetemi alıp halini hatrını sorarak ayrıldım. o gün her şey çok yolunda gitmekteydi ve eve doğru beni yaklaştıran her adımda sanki mutluluğum gittikçe büyüyor, içim yaz tatilinin daha henüz ilk günlerindeki bir çocuğun sevincine benzer bir sevinçle dolup taşıyordu.

    hava güzel, hayat güzel, evde usul usul demlenmekte olan çay güzel...

    eve emin adımlarla yaklaşmaktaydım tam da karşı taraftan güzel, bakımlı bir genç kız seke seke yürüyordu. masum gözlerle yardım bekleyen bir antilop yavrusunu andırır gibiydi.

    bana doğru yaklaştığına gittikçe emin olmaktaydım. ilk önce kendimden şüphe ettim, şöyle bir etrafı kolaçan ettim belki de yaklaşmakta olduğu kişi ben değildim. ne var ki aramızda tahminen 5-6 metre mesafe kaldığında bir ses işittim.

    -" pardon" hüzünlü bir pardondu bu...
    görüyorsunuz ki ayakkabımın topuğu kırıldı, yakınlarda bildiğiniz bir ayakkabıcı var mı acaba? buranın yabancısıyım da.

    şöyle bir düşündüm bir iki durak ötede bildiğim yaşlı bir mahalle ayakkabı tamircisi vardı.

    ama bu güzeller güzeli kızı, oraya kadar yürütebilmek benim için bir üzüntü sebebi olurdu. topuğu kırılmış ayakkabısını eline almış ve diğer ayağındaki ayakkabı ayağında bulunmuş olduğundan dolayı ayak parmaklarının ucunda kendini yükseltmekteydi, dengelemekteydi.

    bir ara gözlerim ayaklarına ilişti. o kadar güzel, hoş bir ayakla o güne değin karşı karşıya gelmemişimdir. içimden bir şeylerin akıp beni, tesiri altına aldığını hatta kahredeceğini anlamıştım.

    biraz duraksadıktan ve karşımdaki kızın güzelliğinin büyüsünden uyanma gayretimden sonra nerede ayakkabı tamircisi olduğunu söyledim.

    fakat kız üzüldü tabi. orayı kolay bulamayacağını ve bu halde yürüyemeyeceğini belli eder gibiydi.

    aklıma hemen bir fikir geldi.

    dedim ki,

    + hanımefendi 'kibarlıği da elden bırakmam tabi.' arzu ederseniz ben bir koşu hemen idareten kırılmış olan ayakkabınızın topuğunu acilen olmak kaydıyla bizim amcaya anlatırım 3 dakikada bilemediniz 5 dakika içinde buradayım. bizim evin önünde hemen kaldırım taşı var. orada dikkat de çekmezsiniz siz buyrun dinlenin ben bir koşu gidip geliyim. poşetlerimin yanınızda kalmasında bir sakınca yoktur umarım.

    - yoğ yoğ. tabi. kalabilirler. sizi de yoruyorum. kusura bakmayın...

    + olur mu òyle şey...

    falan filan derken ben uçarcasına gittim gerçekten de acilen topuğu çaktırtıp 5 dakika içinde kızın yanına döndüm.

    kızın gözleri mutluluktan parlıyordu. ben de güzel bir kızı mutlu etmenin ve bir işe yaramanın kıvancını duyuyordum yüreğimde.

    -bu iyiliğiniizi nasıl öderim bilemiyorum. çok teşekkür ederim. çok iyisiniz. şanslıyım ki allah sizi çıkardı karşıma...

    + ben ne yaptım efendim. benim yerimde kim olsa bunu yapardı.... gibi sözler söyledim.

    ayakkabısını zerafetle giydikten sonra ayağa kalkan güzeller güzeli kızımız gözlerimin içine bir minnet ve sevgi duygusuyla bakıp, samimi bir şekilde elini uzattı. ben de aynı samimiyetle uzattığı eli sıktım. 1,2 saniye tebessümle bakıştık birbirimize. içimde o anda, ona karşı hissetmiş olduğum yakınlık ona sarılmam gerektiģini söyler gibiydi. ama elbette bu olamazdı.

    son sözler yakındı. kapıdan çıkacak ve sonsuza değin uğramayacaktı giden sanki. derin bir iç çekişle bir söz işittim.

    -hoşçakalın...
    her şey için tekrardan teşekkürler.

    ben başımı öne eğip orada öylece kalakaldım. omuzlarım çökmüştü evde demlenmekte olan çay kan ağlıyor, elimdeki anahtar apartmanın kapısını ölümümüme açmak için bekliyordu.

    o yanımdan ayrılırken, son bir söz ve hatıra olarak bana bırakmış olacağı, o son el sallamasıyla son darbesini vurup gitmekteyken, bense yalandan dış kapıya doğru anahtarı itelemekteydim. nihayet sokağın köşesini mutlu bir antilop gibi zıplaya zıplaya dönüp gözden kaybolduğunda dünyam başıma bütünüyle yıkılmıştı.

    o şirin sesini, tavrını, güzel yüzünü, hikayemizi sonsuzluģa uğurlamıştım.

    eve girdiğimde yüzümden anlaşılıyor olmalıydı ki validem sordu;

    -oğlum bir şey mi oldu? giderken pek bir neşeliydin, kötü görünyorsun.

    +yok anne biraz yorgun hissediyorum sadece...

    iyi o zaman, kahvaltı hazır. hadi seni bekliyoruz
    2 ...