intihar

entry2255 galeri video4 ses3
    286.
  1. aşağıdaki yazı az önce eski defterlerimin birisinin arasından çıktı. nerden geldi, kim yazdı bilemiyorum. belki sahibi çıkar ortaya..

    "bitmedi..

    şişenin yuvarlak hatlarıyla birleşirken dudaklarım, seni öptüğümü hayal ediyorum, dudaklarını karıştırıyorum kanıma. hafif tatlı kırmızı şarabın sıcaklığında kapatıyorum gözlerimi. tatlı bir rüzgar yalıyor bedenimi, ellerinin inceliğinde. senin karbondioksit diye dışarıya bıraktığın zehri oksijen diye ciğerlerime gönderirken, yine dudaklarınla buluştuğumu hayal ediyorum. güneşten çatlamış dudaklarım, sıkıntıdan öldürebilirim kendimi. aynı hataları sürekli olarak tekrarlayıp daha sonra beynimin içine milyonlarca arının dolarak, beni sokmalarının verdiği acıdan sıkıldım. biraz önce babamın verdiği çakıyla bacağımı kestim, geçen gece içtiğim kırmızı şarap çıktı vücudumdan, sarhoşluğum geçmedi.. sadece hissetmek istedim ufacık bir kesiği açmak için ne kadar zorlamak gerektiğini deriyi. yüzüm hiç buruşmadı bunu yaparken, şaşırdım.
    kesinlikle böyle bir ölüm değil istediğim. bu çok ıslak olurdu. tadını çıkarmak gerekir ölümün. yavaş yavaş geldiğini görmeli azrailin uzaklardan. hoşgeldin demeli kendisine gülümseyerek..
    kendimi korkutmaya başlıyorum, kendimi çok korkutmaya başlıyorum. şu an okuduğum kitapta dediği gibi yaşıyorum ölümü, ölürken yaşıyorum, yaşarken ölüyorum, çok acı..
    bütün vücudumu kesmek istiyorum. yine aynı kitapta yazdığı gibi nefs-i müdafaa olur intiharım, beynimin beni öldürmeye çalışmasına karşılık..
    gitmem gerek, kendimi tanıyamıyorum.
    göğe doğru keskin çizgilerle uzayan kayalıklara bakıyorum bir süre.. yazmayı bırakıp tırmanmak istiyorum, en tepeye çıkmak, başım dönene kadar bağırıp çağırmak, beynimin içindeki her şeyi, tüm yalnızlığımı haykırmak..
    gözyaşlarımı kayadan aşağı serbest bırakırken "neden" diye bağırmak sürekli, neden? neden kelimesiyle başlayan o kadar çok soru soruyorum ki cevabını bulamadığım.
    kollarımı iki yana açıp gülümsüyorum boşluğa. göz kırpıyorum yukarıya. bacaklarımı iyice gerip denize atlarmışçasına fırlatıyorum kendimi bulutlara doğru. bir an sürekli yukarı doğru çıkacakmışım gibi geliyor. asılı kalıyorum havada an için. sonra düşüş başlıyor.. bir manevrayla ilk kayaya çarpmaktan kurtarıyorum kendimi, biraz daha yaşamak için uçmayı yada belki de sadece biraz daha yaşamak için, farkında olmadan..
    gözüme güzel bir kaya çıkıntısı ilişiyor. vücudumu havada o tarafa doğru yönlendirip baş aşağı düşerken kollarımı, bacaklarımı bitiştirip aynı okulda öğrettikleri gibi hazır ol pozisyonuna geçiyorum. büyük bir hızla gerçekleşen çarpmanın etkisiyle on santim kadar yukarı sekerken vücudum, kafatasımda açılan delikten kendini dışarı bırakan beynimin parçacıklarını ve kıpkırmızı sıvının kendini boşluğa dans ederek bıraktığını seyrediyorum. bir an işte beynimin beni acıtan bir bölümü yok diye düşünüyorum tekrar aşağı düşmeye devam ederken. hiç hesaplamadığım bir şekilde kolum yan tarafta pusuya yatmış bir kayaya çarparken çıkan kemik sesi kafatasımın içinde hala sağ kalan beyin hücrelerine büyük bir acı gönderiyor. sonra başka bir kaya, bir tane daha, bir tane daha..
    kafamı her çarptığımda biraz daha boşalıyorum, biraz daha beyaz oluyorum. gözlerim kapalı bir şekilde zeminle buluştuğumda gülümsüyorum yine. sağlam kalan sol gözümü açıp, gökyüzüne bakmaya çalışıren seni görüyorum yanı başımda. bakışların çok ifadesiz. seni seviyorum diyorum son kalan nefesimden biraz daha harcayı, kırılmış dişlerimin arasından fısıldayarak. bakışlarındaki ifadesizliğin yerine, sağa doğru kıvrılan dudakalrından rahatça anladığım farklı bir anlam yerleşiyor.
    "salaksın sen, dünyanın en büyük salağı"
    geriye kalan sol gözümden akan yaşlar, artık pıhtılaşmaya başlamış olan kanımın içinden kendine bir yol bulup toprağa karışırken bir yerlerde ters giden bir şeyler olduğunu düşünüyorum. hala ağlayabildiğim için, hala ağlatabildiğin için..

    perde kapanıyor, fonda hüzünlü bir şarkı eşliğinde..

    gözyaşlarımızı bitti mi sandın?

    intihar budur işte..
    2 ...