kendileri için en büyük mutluluğun öğrencilerini bilge ve saygın yurttaşlar olarak görmek olduğunu söyleyen sofistlere, biri zengin ailelerin politikaya girmek isteyen çocukları, diğeri de bir sofist olarak yetişmek isteyen gençler olmak üzere, iki grup gidiyordu. onlar işte bu temel üzerinde yönetim sanatını öğretmeye, insanları iyi yurttaşlar olarak yetiştirmeye çalıştılar.
yunan toplumu üzerinde devrim gibi etkileri olmuştur. nitekim yönetici olabilmek, siyaset alanında yükselebilmek için bir takım pratik becerileri kazanarak, özellikle de retorik sanatını öğrenebilmek üzere eğitimden geçmek, 5. yüzyılın atina'sında fazlasıyla yeterli olmuştur. protogoras'ın bundan dolayı, demokratik yönetimin teorik temellerini ortaya koyan ilk filozof olduğuna inanılır.
sofistlerin ilkelerinden biri profesyonalizmdir. verdikleri eğitimin karşılığında para almaları gösterdikleri profesyonel tutumdandır. zamanın pek çok filozofu sofistleri bu yüzden şiddetle eleştirmiştir. söz konusu eleştirinin iki nedeni vardır: her şeyden önce, onların öğretme iddiasıyla yola çıktıkları iyi yurttaş olma ve yönetme sanatı, yunanlılara göre öğretilecek bir şey olamayıp, insanların neredeyse içgüdüsel olarak atalarından miras alıp çocuklarına aktardıkları bir özellik ya da değerdi. ikinci olarak, bilgelik, sokrates, platon ve doğacı filozoflara göre, dostlar arasında, sevilen kişiler arasında paylaşılacak bir şeydir. herkese öğretilemez. bu bilgelik insanı sadece arındıran değil, dünyadan bağını kopartarak özgürleştiren bir şeydir. oysa sofistler, öğrettikleri karşılığında para almak suretiyle kendilerini bu özgürlükten mahrum bırakmışlardır.
insanların kendilerini vahşi yaratıklardan korumak, tek başlarına karşılayamadıkları ihtiyaçları karşılayıp daha iyi bir yaşam düzeyine ulaşmak için, topluluklar olarak bir araya gelmek zorunda olduklarını söyleyen sofistler, hukukun tanrısal bir kökeni olmadığını, yasaların insan elinden çıkma ürünler olduklarını iddia ederler. konvansiyonalizmleri böyledir.
en belirgin özelliklerinden biri de, onların hemen her şeye karşı geliştirmiş oldukları eleştirisel tavırdır. söz konusu kritisizm o zaman dek hiç sorgulanmamış olan kurumlara, toplumun siyasi ve hukuksal temellerine ve dine yöneltilen bir eleştiri faaliyetinden meydana gelir. eleştiricilikleriyle felsefeyi daha sağlam temellere oturması ve ilk ilkelere yönelmesi için adeta zorlamışlardır.
bir diğer özellikleri, kesin ve mutlak bilginin imkanına duydukları güvensizliktir. varlık problemine karşı kayıtsızlık sergileyip, tüm dikkatlerini insan üzerine yoğunlaştıran sofistler, bununla birlikte insanın bilgisini ele alırken, aklın analizini sokrates'le öğrencilerine bırakıp, kendilerini duyusal bilgiyle sınırlamışlardır. onlar rasyonel bilgi üzerine değil, ampirik bilgi ve deneyimin verileri üzerinde durmuş, gerçekliği bu bakış açısıyla yargılamışlardır.
evrenin, dışsal bir takım ilkelere ya da fenomenal dünyanın dışında veya üstündeki ayrı bir gerçeklik dünyasına hiç gitmeden, sadece fenomenal boyutları veya özellikleri yoluyla açıklanabileceği ya da modern ifadesiyle; fiziki nesnelerin duyusal deneyimlere indirgenebileceği görüşünü benimserler. fenomenlerin dışında ayrı bir gerçeklik, görünüşlerden bağımsız bir varlık olmadığını savunarak, var olan her şeyin fenomenlerden ibaret olduğunu söylerler. örneğin; protogoras'a göre, ''bana tatlı gelen şarap benim için gerçekten tatlıdır. şarap, söz konusu duyusal deneyimden başka hiçbir şey değildir. bütün kavramlarımız ve yargılarımız deneyime dayanır, bilginin kaynağında duyu-deneyi vardır.''
doğa filozofları, gözlemden de yararlanarak, görünüşün gerisindeki gerçekliğe, çokluğun gerisindeki birliğe akıl ya da düşünce yoluyla ulaşmışlar ve tümdengelimsel bir yöntem uygulamışlardır. yani onlar, önce varlığın kendisinden çıktığı arkheyi, dünyanın genel ilkesini, gerçekliği oluşturan tözü ortaya koyduktan sonra, tikel fenomenleri, dünyanın oluşumunu ve tek tek olayları açıklamaya geçmişlerdir. deneyimci sofistler ise gezgin öğretmenler olmalarının da etkisiyle olguları biriktirmişler, tek tek gözlemlerden hareketle genel sonuçlara ulaşmışlardır. bundan dolayı, onların ampirisizmleri deneyimsel-tümevarımsal bir yöntemle tamamlanmıştır.
ayrıca, mutlak rölativizmin savunucusudurlar. protogoras, bireyin her şeyin ölçüsü olduğunu ve şeylerin de tıpkı insana göründükleri gibi olduğunu söyler. buna göre, bilginin temeline algıları yerleştiren sofistler, ampirizmin kaçınılmaz bir sonucu olarak bilginin de göreli olduğunu belirtmişlerdir. mutlak ve değişmez bir hakikat olmayıp, bilgi ve hakikat, bireyin algılarına, toplumsal, kültürel ve kişisel eğilimlerine görelidir.