tam 4 yıl oldu kaybedeli o güzel insanı, anmadığım tek bir gün bile yok 10 yaşıma kadar babam bildiğim insanı. eskinin eğitimli insanı ayrı bir kalitedeydi. kendisi odtü matematiğin ilk mezunlarından, iki dil bilen tam bir beyefendiydi.
anneannemin açtığı bir konudan öğrenmiştim; gaziantep'te söylemez pasajı vardır bilen bilir. o arazinin eski sahibi dedemin lisedeki matematik öğretmeniymiş. bu adamın hiç çocuğu olmamış, dedemi oğlu gibi görürmüş. üniversiteye gitmesine de büyük katkılarda bulunmuş. üniversite ikinci sınıftayken gaziantep sulh hukuk mahkemesinden davet kağıdı kağıdı gelir. dedemin öğretmeni ölmüştür. vasiyetinde tüm mal varlığını dedeme bıraktığı yazmaktadır. dedem mirası kabul eder. o sıra ankara'da okumak için aynı zamanda bir fırında lahmacun yapan adam tüm mirası yardım derneklerine bağışlar.
dede demiştim neden? çok zengin olabilirdik. (mevzubahis arazi antep'in tam ortasında değeri milyonlarla ölçülebilecek bir yerde) neden zenginliği tercih etmedin?
hayatımın sonuna kadar unutamayacağım birkaç laf söyledi; "evladım ben zaten zenginim. düşün ki şehirdeki tüm evler benim; ben zaten bir evde kalacağım, bir evim var. düşün ki dünyanın tüm yatakları, tüm koltukları benim. benim oturacağım bu koltuk yatağım odamdaki yatağımdır, onlara da sahibim. düşün tüm yemekler benim, benim o akşam yiyeceğim iki lahmacundur, sen geldin üç yedim. gücüm de yetti. e ben zaten zenginim ne gerek var fazlasına?"
insanımızın en büyük sorunu doyumsuzluk bilhassa açgözlülük. oysa ne de basit kendine yeteni idrak edebilmek. fazlasına ihtiyaç duymamak.