bir anda buzul çağı gelebilir, göktaşı yerkürenin büyük bir kısmını yok edebilir, tropikal bir fırtına ya da bir tsunami ile karşılaşabilirsiniz, ev sahibi eşyalarınızla beraber sizi kapı dışarı atabilir, paranız olmadığı için sadece bakmakla yetinebilirsiniz, beş para etmez entry'lerinizle dünyadaki sefil varlığınızı boş yere anlamlandırmaya çabalayabilirsiniz, sevdiğiniz kız zengin adamların üstü açık arabalarının ön koltuğunda kendini rüzgara bırakıp kendinden geçerken onu görebilirsiniz...bunlar gibi daha bir sürü şey başınıza gelebilir. işte bu yüzden fakir ailelerin reisleri çocuklarına onları hep afet yönetim merkezinde yaşıyormuş gibi hissettirecek şeyler yapar, hayata ve başarısızlıklar anında neler yapılması gerektiğine dair nasihatlarda bulunur.
fakirler sanki değişen şartlarda hayatta kalmaktan daha fazlasını yapmayacak, yapamayacak canlılar olarak yetiştirilir. küçük yaşta sadece zorluklara karşı hayatta kalmakla yetinmeyi onlara aşılayan ebeveyn yüzünden pesimist ve yaratıcılıktan yoksun yetişirler. buna karşın hayal kurmaya ve fanteziye büyük ilgi duyarlar. maalesef ki çoğu zaman inanmak başarmanın, düşünmek yapmanın yarısı olmaz.
fakirlerin yetiştirilme biçiminin temeli zenginlerden ve lüksten nefret ettirmeye dayanır. buna rağmen çocukların çoğu baskıya ters tepki verir. çoğu insan doğasına karşı çıkamaz ve onun olmayan, ulaşamadığı şeylere imrenerek bakar. bir gün onlara sahip olmak için kendini yer bitirir.
fakirlerin yetiştirilme biçiminde korku ve içe dönüklük esastır. ötekileştirme yaygın bir yöntemdir. baskıcı yaklaşım yüzünden nice fakir çocuk ancak asla ulaşamayacağı hayallerin peşinde koşarak aldığı nefesin hakkını verebileceğini düşünür. bu da çoğunun mutsuzluk ve kederle lanetlenmesi demektir.