bir güne daha aynı gözlerle uyandım.
ceketimin üstünde kalan akşamı silkeledim.
biraz sabah olmuş.
yan odadan bir ses ilişti kulaklarıma:
ismimi söyleyen ama beni çağırmayan bir ses.
yani biraz herkes gibi bir ses.
çoraplarımı birbirine kavuşturup
üzerinde durmam için ihtiyacım olmayan ayaklarıma taktım.
ellerim ve tırnaklarım var gücüyle süründü saçlarıma.
biraz sabah olmuş belli.
birkaç dize mırıldandım hangi şiirden olduğunu umursamadan.
ezbere sözcük müydü bunlar... bilmiyorum.
doğrusu ezbere olmayan ne var, bunu bilmiyorum.
insanoğluna olan tahammülümden daha kısa
çok daha kısa bir eşiği olan kapıdan geçtim.
doğmamış kızıma dudaklarımı bırakıp
mideme birkaç yiyecek attım.
dışarıdan bir kuş pencereme ışığı fırlattı.
biraz sabah olmuş belli.
sıradan bir gün dedim kendime.
bu doğruydu.
sırayla gelmeyen sıradan bir gün.
ne olur ki canım dedim.
bir gün daha.
derken gözlerimi asılı olduğu boşluğa bırakıp
geldim biraz daha dışarı.
biraz daha sabah olmuştu.
içeride bıraktığım gözlerim olmadan bile görmüştüm bunu.
bir ağaç gövdesinden kesilmiş
sözgelimi tamlığına zaten bir kez varmışken
Alınmıştı yarısı ondan.
"Bir yarımı almak tam olmayı almak değil midir?"
Diye sormak istedim
Ama ağaç bana bakmadı bile.
Az ötede birileri asmış suratlarını önlerine geçtiler.
Selam vermek istedim ama onlar çok ciddiydiler.
insanın ciddisi hiç çekilmez bu saatte
Bir kedi gördüm çöpün içinde kımıldayan
Yediğinden yemek istedim.
Dönüp bana dedi ki:
Dün geceden attığını bu sabah yemek mi istiyorsun?
Haklıydı. Haklı kedileri sevmem.
Hem dün hiç gece olmuş muydu ki?
Biraz sabah olmuş belli.
Yürümeye koyuldum kaldırımların yüzlerini ezerek.
Kim bilir, dedim
Kim bilir kaç insan,
Kaç kez insan olarak
Yürüdü bu yoldan.
insan, dedim ardından
insan Bir "olmak" değil ki
insan bir oluş.
Tamam ama kaç kez insan olarak...
Sözümü kestim.
Anlamıyordum
Ve anlatmaktan vazgeçtim.
işte, ileride birisi insan oluyordu.
Elinde ne bir makine ne bir kitap
Ne de ilgilendiği bir şey vardı.
Duruyordu ama daldığı düşüncede
Herkesten daha çok deviniyordu.
insan oluyordu yani!
Ama henüz olmamıştı.
Bir kahve daha?
Biraz sabah olmuş belli.
Bir kadın bakışlarıma çarptı.
Güzel saçları arasında yüzü
Ve yüzünde oyulmuş göz çukurları
Bana önceden gördüğüm bir fotoğrafı hatırlattı.
Kendisine söylemek istedim bunu.
Ama zamanımı çalmak istemedim.
Hiç değilse dedim,
Sonra duraksadım.
Nasıl bir deyimdi bu:
Hiç değilse?
Gözlerim fal taşı gibi açıldı
Kadın ona baktığımı sandı.
Sağından yürüdüm gittim.
Bu düşünceyi saklamaya karar verdim.
Ama önce
Kimse görmeden gizlice bir yerde
O düşünceyi iyice düşündüm,
Sadece benimmiş gibi.
Düşündükçe düşünüyordum
Ve düşünmek onu açığa çıkarıyordu.
Gözlerim acıdı büyüdükçe.
Biraz sabah olmuş belli.
Ağlamak tepkisini vermek en yakışanı idi.
Bu uyum parkında tek sırıtan
Tek çirkin ben gibiydim.
Koşup eve geldim.
Bir mektup hazırladım
Elleri kırpılmış bir katip gibi acı içinde yazdım onu.
Bitirmek istemedim
Ama sonlandırmak diye bir şey de yoktu.
Her söz bir ötekine aktarıyordu kastı çünkü.
Kağıdın rastgele bir yerine nokta koydum
Ve oraya kadar yazdım.
Son cümlem olmasını, bilerek sağlamadım:
Umarım, diye başlıyordu son,
Umarım var olmak yaşamlakla sınırlıdır.