Temîm kabilesinde kadın ve kız çocuklarına bakış açısını gösteren ve Câhiliye döneminin vahşetinin simgesi olarak sunulan kız çocuklarını diri diri gömerek öldürme âdeti olgusu, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Önemli olduğu kadar tartışmalı olan bu konuyu, biz de konunun sınırları içinde kalarak ve Benî Temîm’le ilişkili olarak ele alacağız. Câhiliye döneminin çirkin âdetlerinden olan kız çocuklarını diri diri gömerek öldürme âdeti için ve’dü’l-benât, bu işi yapan kişi için vâid, diri diri gömülen kız çocukları için ise mev’ûde denilirdi.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de de diri diri gömülen kız çocuğu manasında mev’ûde kelimesi kullanılmıştır. Araplar’da var olan bu çirkin âdete işaret edilerek Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmuştur: “Diri diri toprağa gömülen kıza hangi günahı sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda…” [Tekvîr 81/8.]
Diri diri gömülerek öldürülen çocukların çoğunun cinsiyetinin kız olması dikkat çekmektedir. Bunun yanında bazı kaynaklarda gömülerek öldürülen çocuğun cinsiyetinin erkek olduğu da geçmektedir.
Diri diri gömülerek öldürülen çocukların cinsiyetinin kız olmasıyla ilgili olarak tefsir ve siyer kitapları genel olarak iki husus üzerinde durmaktadırlar. Nitekim imam Kurtubî, kız çocuklarının tercih edilmesini iki gerekçeye dayandırarak şöyle demektedir:
“Birinci sebep olarak Araplar, melekler Allah’ın kızlarıdır derler ve onları Allah’a geri gönderirlerdi. ikinci sebep olarak da kadın ve kız çocuklarının, savaşlarda esir alınarak köle durumuna düşmeleriydi. Kadın ve kız çocuklarının esir alınması kabileleri için bir utanç olarak görülürdü.”
Yukarıdaki bilgilere ilave olarak Arap toplumunda kadına bakış açısının genelde olumsuz oluşu, kadınların erkeklere göre daha zayıf kabul edilişi ve birer yük olarak görülüşü de etkili olmuştur.
Çocukların öldürülmesinin diğer bir sebebi de yoksulluk ve geçim korkusudur. Âyet-i kerîmede, “Bir de fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da sizlere de rızkı biz veririz.” buyrularak çocukları öldürme, geçim korkusuyla ilişkilendirilmektedir.
Kız çocuklarının nasıl gömüldüğü ve bu gömme işinin kim veya kimler tarafından yapıldığı gibi hususlar ile ilgili olarak da kaynaklarda hemen hemen aynı bilgiler anlatılmaktadır. Bir kişinin kızı olduğu zaman eğer kızını öldürmeyecekse kızının yaşamasına rıza göstereceğinin bir sembolü olarak kızına kıl veya yünden bir elbise giydirip, ona koyun ve deve çobanlığı yaptırırdı. Doğan kız çocuğunu öldürmek isterse de kız çocuğu altı yaşına gelince çocuğu güzelce süsler, akrabalara götürme bahanesiyle onu daha önceden kazmış olduğu çukura götürür ve içine atıp üstünü toprakla örterdi.
Başka bir rivâyette ise hamile kadın sancısı artmaya başlayınca daha önceden kazdığı kuyuya giderek doğumunu yapar. Çocuk kız olursa onu oraya gömerdi. Eğer erkek olursa da onu korur ve sahiplenirdi.
Yukarıda kız çocuklarının öldürülmesiyle ilgili olarak aktarılan bilgiler arasında öldürülme zamanının daha erken bir yaşta, belki doğar doğmaz olması, anne ve çocuk arasında duygusal bağ gerçekleşmeden yapılmasının daha uygun olabileceği bazı araştırmacılar tarafından ifade edilmiştir.
Bu âdetin Araplar arasında ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmemektedir. Zaman olarak islâm’ın ortaya çıktığı döneme yakın olduğu veya daha erken devirlerde ortaya çıktığı ile ilgili kesin sonuca varmak zordur. Bu kötü âdetin Araplar arasında ne kadar yaygın ve bilinen bir âdet olduğu hususunda da farklı bilgiler bulunmaktadır.
Meydânî, bu âdetin islâm’ın geldiği döneme kadar Araplar arasında bulunduğunu ve özellikle Benî Temîm içinde yaygın olduğunu söylemektedir.
Ayrıca bu âdeti bilen kabileler arasında Kinde, Hüzeyl, Kays, Bekir b. Vâil ve Esed gibi çoğunluğu Mudarî olan kabilelerin ismi geçmektedir. Bu kötü âdet ilk olarak Benî Temîm’de ortaya çıkmıştır. Bu kabileden diğer kabilelere geçmiş ve Mudar kabileleri arasında yayılmıştır.
Bazı araştırmacılara göre ise bu kötü âdet, Araplar arasında çok yaygın değildir. Sadece geçim sıkıntısı çeken, Esed ve Benî Temîm gibi bazı kabilelerle sınırlıdır.
Kays b. Âsım
Kaynaklarda “Kız çocuklarını diri diri gömerek öldürme âdetinin” Benî Temîm’de var olduğuna kanıt olarak ileri sürülen rivâyetlerin hemen hemen hepsi Kays b. Âsım’la ilgilidir. Birçok kaynakta geçen ve benzer bilgilerin aktarıldığı meşhur rivâyete göre Temîmliler, Hîre’deki Lahmîler’e yıllık olarak itâve denen vergi öderlerdi. Bir yıl vergiyi ödeyemedikleri için dönemin Hîre emîri, Temîmliler üzerine bir ordu gönderdi. Hatta bu ordunun çoğunluğunu Bekir b. Vâil kabilesi oluşturuyordu. Temîmliler’in topraklarına gelen askerler ganimet olarak hayvanlarını aldılar, kadın ve kızlarını esir ettiler. Kays b. Âsım’ın da içinde bulunduğu Benî Temîm’den bir grup Nu‘mân’dan af dileyip kadın ve kızlarının geri verilmesini istedi. Hîre emîri Nu‘mân, kadın ve kızları kabilelerine dönmeleri için serbest bıraktı. Kabilenin bütün kadın ve kızları kabilelerinin yanına geri dönmesine rağmen, Kays b. Âsım’ın kızı dönmedi. Kays b. Âsım, kızının yanına dönmemesine çok üzüldü ve “Bir daha kız çocuğum olursa onu öldüreceğim.” diye yemin etti.
Cevâd Ali, benzer bir rivâyetin Rebîa kabilesi reisi için de anlatıldığını söylemektedir. Mev’ûdeyi başlatan ilk kişi olarak ismi geçen Kays b. Âsım’ın kişiliği dikkat çekmektedir. Birçok savaşta kabilesine liderlik yapmış, yumuşak huyluluk gibi olumlu özelliklerin yanında, yalancılık ve içkiye olan düşkünlük gibi kötü hasletlerle öne çıkan Kays b. Âsım, Hz. Peygamber tarafından kabilesine zekât memuru olarak görevlendirilen isimler arasında da yer almaktaydı.
Kays b. Âsım el-Minkârî, müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber ile aralarında geçen konuşmada belki duyduğu pişmanlıktan ötürü olarak, “Ben Câhiliye döneminde sekiz kız çocuğumu diri diri toprağa gömerek öldürdüm.” diyerek itirafta bulunmuş ve ne yapması gerektiğini sormuştur. Hz. Peygamber, “Diri diri gömerek öldürdüğün her bir çocuğa karşılık bir köle azat et.” buyurmuştur. Kays b. Âsım el-Minkârî, “Benim kölelerim yok, develerim var.” deyince Hz. Peygamber, “Yaptığın her bir kötülüğe karşılık olarak bir deve kes.” buyurmuştur. Hz. Ömer rivâyetiyle anlatılan bu konuşma ile ilgili zaman vb. konularda detaylı bilgi yoktur.
Kays b. Âsım el-Minkârî, Hz. Peygamber’in huzurunda geçen konuşmasında kız çocukları yüzünden utanç yaşamaktan ve kınanmaktan korktuğunu, bundan dolayı bütün kız çocuklarını öldürdüğünü söylemektedir. Gömdüğü kız çocuklarının hiç birine acımadığını, bunlar içinde sadece bir çocuğuna acıdığını söyleyen Kays b. Âsım el-Minkârî, başından geçen şöyle bir olay anlatır:
“Ben seferdeyken hamile eşim bir kız doğurmuş ve bu kızı benden habersizce dayılarının yanına bırakmıştı. Eşime doğan çocuğu sorunca, eşim çocuğun ölü doğduğunu söyleyerek benden gizledi.”
Aradan geçen uzun bir zaman sonra bu kız çocuğu büyümüş ve boynuna yaş hurmadan gerdanlık takmış ve saçlarını örmüştü. Bu kızı gören Kays b. Âsım, kızı beğenip “Bu kim?” diye sorunca, Kays b. Âsım’ın eşi ağlayarak “Bu kız senin” demiştir. Kays b. Âsım, daha sonra çocuğun annesinin haberi olmadan bu kızını da toprağa gömerek öldürmüştür. Kızı, “Babacığım bana ne yapıyorsun? Benim üzerime toprak atıp ve beni burada bırakıp gidecek misin?” deyince sesi kesilinceye kadar çocuğun üstüne toprak atmıştır. Sonradan bu yaptığına pişman olmuştur.
Benî Temîm gibi sayı bakımından oldukça kalabalık bir kabilede bu kötü âdet ile ilgili olarak tek bir ismin geçmesi dikkat çekmektedir. Tek bir isim olan Kays b. Âsım isminin geçmesinin sebepleri arasında şunları söyleyebiliriz: Kays b. Âsım, Araplar arasında tanınan bir isimdir. Aynı şekilde Kays b. Âsım’ın yaptığı bu çirkin iş, başka birileri tarafından değil, kendisi tarafından itiraf edilmiştir. Bununla beraber Benî Temîm’in bedevî ve kalabalık yapısı içinde belki Kays b. Âsım ismi kadar bilinmeyen başka birilerinin de bu kötü işi yapmış olabileceği ihtimali göz ardı edilmemelidir. Nitekim kaynaklarda bu konu ile ilişkilendirebileceğimiz bir başka bilgiyi de Belâzürî aktarmaktadır. Amr b. Temîm’in neslinden gelen Ühayha b. Mihcen’i, annesi kız çocuğu zannedip kabilesine çukura atması için verdiğinde, babası Ühayha’nın erkek olduğunu fark etmiş ve böylece Ühayha hayatta kalmıştır. Belâzürî, hayatta kalan Ühayha’nın müslüman olduğunu ve Kûfe’ye gittiğini söylemektedir.
Sa‘sa‘a b. Nâciye
Bu rivâyet Benî Temîm içinde başka isimlerin de benzer veya farklı sebeplerden dolayı bu kötü işi yapmış olabilecekleri ihtimalini güçlendirmektedir. Kız çocuklarının diri diri gömülerek öldürülme âdetinin olduğu Temîm kabilesinde bu kötü âdete karşı çıkan, engel olan bir isim olarak kaynaklarda meşhur şair Ferezdak’ın dedesi Sa‘sa‘a b. Nâciye isminin geçmesi dikkat çekmektedir.
Cömertliğiyle bilinen Sa‘sa‘a b. Nâciye, rivâyete göre müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber’e gelerek Câhiliye döneminde yaptığı iyi işlerden ecir alıp alamayacağını sormuş ve kendisinin 360 kız çocuğunun hayatını kurtardığını ve her biri için karşılık olarak iki gebe deve ve bir binek deve verdiğini söylemiştir. Bunun üzerine Hz Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Allah, yaptığın bu iyiliklere karşılık sana islâm nimetini verdi.”
Nitekim Şair Ferezdak, bir beytinde dedesinin bu davranışını överek şöyle demiştir: “Kız çocuklarının diri diri gömülmesini önleyen bizdendir.”
Yine bir gün Emevî Hükümdarı Süleyman b. Abdülmelik’in huzurunda geçen konuşmada şair Ferezdak “Ben ölüleri dirilten adamın oğluyum. Benim dedem kız çocuklarının öldürülmesine engel olurdu.” dedikten sonra Sa‘sa‘a b. Nâciye’yi kast ederek, “ Dedem doksan iki kız çocuğunun diri diri gömülmesini önleyip sağ bırakmıştır.” demiştir.
ibn Düreyd, el-iştikâk adlı eserinde Sa‘sa‘a b. Nâciye’nin mev’ûde çocukları satın alıp yaşattığını, islâm geldiğinde yanında bulunan bu mev’ûde çocuklardan otuz kadar bulunduğunu söylemektedir.
ibn Habîb, Sa‘sa‘a b. Nâciye’nin cömertliğini anlatırken mev’ûdeleri yaşatan (ihyâü’l-mev’ûdât) olduğunu, islâm geldiğinde Sa‘sa‘a b. Nâciye’nin yanında yüz câriye ve dört çocuk bulunduğunu söylemektedir. Yine ibn Habîb, Sa‘sa‘a b. Nâciye’nin yanında bulunan bu câriye ve çocukları babalarından satın aldığına da dikkat çekmektedir.
ibn Kuteybe de Sa‘sa‘a b. Nâciye’nin Câhiliye döneminde saygın bir isim olduğunu söyleyip, otuz mev’ûdeyi satın aldığını aktarırken bu mev’ûdelerin içinde Kays b. Âsım el-Minkârî’nin kızının da olduğunu söylemektedir.
Sa‘sa‘a b. Nâciye’nin kurtardığı mev’ûdelerin sayısı hakkında farklı rivâyetler olsa da Sa‘sa‘a b. Nâciye’nin, bu çirkin âdet karşısında bireysel olarak kendi imkânları ölçüsünde bir tepki ortaya koyduğu, belli sayıda mev’ûdenin hayatını kurtardığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Sa‘sa‘a b. Nâciye’nin kurtardığı mev’ûdelerin kendi kabilesinden olabileceği gibi başka kabilelerden olma ihtimali de vardır.