ölüm boynundaki kara ilmigi koparıpta çıkmış alınçatına
zülüm barbar bir alçak gibi hüküm sürüyor acının koynunda
iklimler devşirirken kendini
ve avuçlarken gökkuşagının yedi rengini
yangınlar sarıyor ıssız solgun kentleri
belki de bundan;
artık hüznü ve acıyı palaşıyor yaşayanlar
cüceler tanrıları duysun diye dua ediyorlar
demirci çocugun çekicini sallamasından bile
korkuyor zalimler
boyacı kızın fırçasıylakara gökyüzü yıldızlara boguluyor
kentleri agır agır saran gün yüzüne vuruyor
yalnızlıgını karanlıgın
önce topragı sonra suyu ve camları yalayarak
rengini gözlerine salıyor ölümün
ve ses, ve ses yitirmezken kendini
solgun susuşlarda umarsızlıgın
yeni bir uyanışın muştusu olup yükseliyor
kuşatılmazlıklara dogru
kimisi yüreklerini kefen gibi açıp
gömmeye hazırlanıyorogullarını kızlarını
kimisi de bedeninden kan sızarken
özgürlügün dinmeyen ezgisiyle kuşatıyor daglarımızı
inceden bir sızı vuruyor alnına gögün
çorak toprakları bahara çalıyor ölülerimiz
ve haykırıyor
TÖREMiZDENDiR
hiç kimse süpürmeyecek o yeri
alınmadıkça bedenlerin bedeli
silinmeyecek zebanilerin kanlı ayak izleri...
enbin ceber ölümsüzdür!
yürüyüs dergisini dağıtırken polis tarafından sırtından vurularak felç bırakılan ferhat gerçek den sonra, yine yürüyüş dergisi ( yeni kurtuluş ) dağıtımı yaparken tutuklanıp, cezaevinde gardiyan ve jandarmanın işkenceleri sonucu hayatını kaybetmiş devrimci.
işe bakın ki dağıttıkları derginin adı yürüyüş, ama ne engin ne de ferhat bir daha yürüyemeyecek. yasama tamam da! yürütmeyi yanlış anladık sanırım.