duello azizim bu boru değil. şimdi kalmadı böyle şeyler. iyi ki adalet sistemi diye bir şey var da insanlar birbirlerini mıhlamıyorlar.
eskilerden...
eğer onurunuzu zedelemiş birini zıbartacaksanız bunun cinayet olmaması içün düelloyu kitabına uydurmanız gerekirdi. aslında bu iş için bugünkü yasalar gibi kesin kurallar vardı.
önce adli duellolar; bunların kökü taa alman göçebelerine dayanır.
diyelim ki ben sana geldim ve keçimi çaldığını söyledim. sen de bana yalancı dedin. bütün köylü "abooov" efektiyle beni hemen yargılayıverdi. nolcek şimdi? hakimin karşısına çıkacağız tabi. çıktık hakime. hakim ikimizi de dinledi ama kimin haklı olduğuna karar veremedi. o zaman işi allah'a havale edip "doğruyu o söylesin" diyor. (ibne hakim, doğruyu o söyleyecekse sana ne gerek var?) o yuzden bir saat ve bir yer belirleyip kozlarımızı paylaşmamızı istiyor. sen beni vurursan allah senin haklı olduğunu söylediğinden keçiyi çalmış da olsan temize çıkıyorsun. tabi bu durumda benim ne olduğum malum.
sanmayın ki bu sadece alman göçebelerinde görülen bir uygulama. vilyım dı konkurör bu uygulamayı ingiltere'ye getiriyor (11. yy.) ve bu kurallar taa 1817'ye kadar ingiliz hukuk sisteminde farklı şekillerde yer alıyor. sadece ingiltere de değil. 1547'de fransa da bu yöntemin aile planlamasına faydalı olacağını düşündüğünden olsa gerek duelloyu adalet sistemine alıyor.
onur duelloları;
bu tip duellolar 15. yy. dan sonra yaygınlaşıyor. adli vakalar olarak adlandırılmıyorlar. daha çok saraylıların egolarını tatmin etmek için başvurdukları bir yol. rönesans zamanı bu duellolar iyice ayyuka çıkıyor. amaç karşıdakini mümkün olduğu kadar aşağılamak. aklı başında saraylılar kendilerine yönelik provokasyonları kolaylıkla def edebilirlerken çabuk parlayan elemanlar duello yapmak hususunda birbirleriyle yarışıyorlar. nesilleri azalıyor tabi haliyle. sonra bakıyorlar ki ulan paso birileri ölüyor arkadaş bu işe bi çözüm bulmamız lazım deyip duelloları detaylı kurallara bağlıyorlar. bu kurallar sayesinde çoğu zaman karşıdaki ölmeden aradaki düşmanlığın bitmesi mümkün oluyor. bu kuralları 1777'de bir grup irlandalı bir araya gelip "duello kodu" adlı bir kitapta kayıt altına alıyorlar. mağlup olanın nasıl bir özrünün kabul edileceği, hangi tür yaraların duelloyu bitireceği falan fişmekan hep bu kitapta yazılı. burada esas olan karşıdakini öldürmek değil hıncını almak. bu sayede ölümleri bir nebze azaltıyorlar.
amerikada işler biraz daha değişik. kuzey karolayna valisi john lyde "duello kodu"nu amerikaya uyarlıyor. ilk safhadaki duellolar daha çok tek patlar silahlarla yapılıyor. oldukça çok gürültü yapan lakin isabet oranı çok düşük olan bu silahlar amerikan tarihinin başlamadan bitmesine engel oluyor. bu arada üç saniyeden fazla sürede nişan almak hoş karşılanan bir durum değil. zaten mermiyi dağlara taşlara atan bu silahla üç saniye içinde nişan alıp ateş etmeniz gerekiyor ve sadece tek atış hakkınız var.
lakin amerikada herkes bu kadar onurlu değil. mesela abd nin yedinci başkanı, andriv ceksın, orduda bir generalken at yetiştiricisi olan çarlıs dikınsını tabansızlıkla hatta gizli kapaklı işler çevirmek ve yalan söylemekle itham ediyor. dikınsın durur mu o da ceksının karısının pespaye kendisinin de puştun teki olduğunu söylüyor. hatta söylemekle kalmayıp gazetenin birine bu yönde bir makale yazdırıyor.
ve sonuçta ikili 30 mayıs 1806'da kozlarını paylaşmak için karşılaşıyorlar. işaret gelince dikınsın ateşliyor. mermi ceksının iki kaburgasını kırıp kalbine çok az bir mesafe kala duruyor. ceksın hala hayatta o da silahını ateşliyor. ama o da ne silahı tutukluk yapıyor. şimdi; duello kodu na göre ıskalamak hatta silahın tutukluk yapması tam bir atış sayıldığından duellonun o şekilde bitmesi gerekiyordu. ama ceksın durmuyor ve silahını tekrar ateşleyip dikınsını öldürüyor.
duello kodu'nun resmi bir yaptırımı yok. yaptırımları sadece onursal yönden. duello koduna uymadan duello eden cinayet işlemiş aşağılık bir rezil olarak kabul ediliyor. ceksın'ın da yıllarca duello koduna uymadığı ve rezil bir adam olduğu söylenip duruyor. ama bu onun abd başkanı olmasına mani olamıyor. amerika'da gurura ne kadar değer verildiği noktasında ilginç tabi ki. evet.