bir akşam, üniversite 2. sınıftayım, gelen bir telefon tüm moralimi altüst etti. heyecanlı, mutlu, sitemsiz ama bence yumuşaklığı biraz da kırgınlığından kaynaklanan bir ses bana: "bugün benim doğum günümdü", dedi. o an çok utandım ve bir insanın, annesinin doğum gününü unutmasının kabul edilemez olduğunu -hele ki annesi onun doğum günlerini hiç kaçırmaz ve daha günler öncesinden hatırlar iken- düşünüp suçluluk duydum. o talihsiz günden sonra bir karar aldım ve bir daha böyle bir durumla karşılaşmamak adına, sadece annemin değil, tüm sevdiklerimin; hatta benim nezdimde sevilecek yanı az olsa da sırf insanlık namına sevdiğim akrabalarımın da doğum gününü not edecektim. insanları mutlu etmek zor değil diye düşünüyordum. annemin ve bu konularda hassas olan halamın doğum günlerini not ettikten sonra, tembelliğimden olacak, o iş öyle yarım kaldı.
günler ve aylar adeta birbirini yutarcasına ilerledi. yine birçok sevdiğim insanın doğum günü arada kaynamıştı; ama bunlardan bir tanesi vardı ki, bu kez benim bile canımı acıttı. geçen sene onca pişmanlık ve üzüntü duyup, ondan sonrası için kendine söz veren ben, annemin doğum gününü yine unutmuştum. bu defa unuttuğumu kendim hatırlayıp, ayın kaçında olduğunu gerçekten bilmeyerek, anne senin doğum günün şu gün müydü diye sordum telefon açıp. evet cevabını alır almaz yüzümde bir tiksinti ifadesi oluşmuştu. kişinin kendine duyduğu tiksintiydi bu. 3 gün ile kaçırmıştım. annem de geçen seneki gibi arayıp bugün doğum günüm diye paylaşmak bir yana dursun, bu 3 gün içindeki normal telefon görüşmelerimizde bile söylememişti bunu. cidden bu ayıp, onun gibi birinin heyecanını bastırmaya yetecek ölçüde büyüktü. "nolacak annem, bir şey olmaz, hatırlayıp aradın bak, abin de aramadı bu sefer" gibi teselli verici sözler söylese de -abimin de aramamış olması sadece benim için teselli vericiydi- benim tiksintim geçmemişti. artık bu utanç değildi; iki sene üst üste olunca, pişkinliğin gelip araya bir yerlere kapak atması kaçınılmazdı. canımı en çok acıtan şey, annemin de boş vermesi ve doğum gününden hiç söz etmememiş olmasıydı. benim de geç de olsa aklıma gelmeseydi, öylece kalacaktı. belki böyle unuttuğumu hatırlayıp özür dileyince, en azından bir nebze de olsa annemin kırgınlığı azalmış, ya da içinde ukde kalması engellenmişti. buna da şükür.
not: sonraki yıl ne mi oldu? gandalf'ı örnek aldım. hediyemi hazırladım, geceden uçağa atladım, inince havaalanındaki bir kafeden pasta aldım. 3. yılın şafağında, annemin yanındaydım.
Edit: alttaki yazara binaen. laf oyunlarına bak hele hangi mevsimde doğdunu bile bilmiyormuş. o zaman sen basbayağı aptalsın. böbürlene böbürlene anlatıyor bir de.
kimse doğum gününü asla unutulmaması gereken bir gereklilik (cümleye bak) olarak dayatmaz. ben anneme böyle dayatmadım, annem de bana böyle dayatmadı. bilakis bilinçli insanlar olarak kutlama olayına hiç gerek olmadığını söyleriz. çocukluğumda annemin birkaç arkadaşımı davet edip ufak bir pasta kesmesi dışında hiçbir zaman doğum günü çocuğu olmadım. zaten bu olayı sevdiğim de söylenemez. ama bu, annemin benim doğum günümü asla unutmayacağı gerçeğini değiştirmiyor. evladının doğumu her anne için hayatın en özel ve unutulmaz anıdır ne de olsa. hal böyleyken, en sevdiğin insanın doğum gününü unutmazsın, hatırlamamak anormaldir. her yıl düzenli olarak seni hatırlayan kişiyi de, evet! hatırlamak zorundasın. zor bir şey değil.
asıl, anneye her gün seni seviyorum deyip duygusallığın dibine vurmak olacak iş değildir.