Yönetmenin "çöl üçlemesi" adını verdiği ilki "çöl gezginleri" ikincisi, "güvercinin gerdanlığı" üçüncüsü, ve en şahanesi ise "bab'aziz" dir. (büyük kapı anlamına gelen bu filmde, andre gide'in "dar kapı"sına herhangi bir atıf var mıdır bilmem? -ki atıf yaptığı bunca eser göz önünde bulundurulduğunda mutlaka olmalı fikrimce.- fakat gide'nin "aşk erdeme açılan en büyük kapıdır ve bu yolu bulabilen insan çok azdır." Sözü; tunuslu çöl aşığı bir yönetmenin elinde ancak bu denli efsaneşebilirdi.)
Film, muhyiddin ibn arabi, mevlana, feridüddin attar ve ibn hazm gibi sufi düşünürlerin fikirlerinden esinlenilmiş, eserlerinden birebir alıntılanmış birbirinden etkileyici diyaloglardan oluşan, kuzey afrika sufi geleneğinin ve bu coğrafyadaki bizim bildiğimizin, bize dayatılanın çok ötesinde bambaşka bir islami kültürün en çarpıcı örneğidir. Zira bunu yönetmenin, "benim babamın dini böyle bir din değil, ben bu film ile babamın alnındaki lekeyi temizlemek istedim!" sözünden anlamak mümkün. Filmdeki karakterlerle sembolize edilen değerler incelendiğinde ise yönetmene hayran olmamak mümkün değil.
Film, kurgu ve görüntülerinin yanında, Armand amar'ın eşsiz müzikleriyle, görsel olduğu kadar işitsel de bir şölendir efendim.