salondayım, yalnız;
bilmem kaçıncı pembe dizinin bilmem kaçıncı bölümünü izliyorum.
sen her zamanki gibi diğer oda da, b.sayarın başındasın.
aynı evin içinde 2 yabancıyız çoktandır da, buna alışamıyorum bir türlü.
akşam eve gelmelerini heyecanla bekliyorum yine de. en sevdiğin yemekleri yapıyorum, en güzel kıyafetlerimi giyiniyorum, en sevdiğin kokuyu sürüyorum, saçımı da kestirdim istediğin gibi; ama ne yaptığım yemeği yiyorsun, ne kestirdiğim saçı farkediyorsun, en acısı da ben yok-muşum gibi davranıyorsun çoktandır.
son çırpınışlar bunlar farkındayım, tek taraflı da düzeltilmiyor ki bişeyler..
tuzu konmamış yemek lezzetinde ilişkimiz çoktandır.
zoraki ağızdan çıkan ve cevabını bile dinlemediğin bir kaç soru sadece senle aramızdaki muhabbet.
"nasılsın; günün nasıl geçti?"
sahi ne zaman geldik biz bu duruma böyle?
sık sık geçmişi düşünürken buluyorum kendimi artık. geçmişte mutlu, şimdi mutsuz insanların kaderi midir bu?
beni sadece 10 dk görmek için 8 saatlik yolu gelen, benimle olabilmek için saatlerce uykusuzluğu göze alan adam mı şu anda içerde oturan?
ne oldu da değişti bu kadar herşey?
annem demişti bi keresinde ; "zaman eskitir herşeyi kızım" diye, zamanı bilemem de, biz eskidik anne.
yine hiç bir şeyden habersiz "zaman" nın üzerine atıp kurtulalım mı herşeyi.
çaresizlik içinde tek çare; söyleyelim de kurtulalım;
zaman eskitiyor herşeyi...