Ne devirlerin geçmesi ne de sosyolojik olayların insanlık üzerinde etkileri umurundaydı.
Binanın dışının rengiyle uğraşmak beyhude işlerdi.
Yaşadığı dönemin dilinden anlamak o kadar boş ve anlamsız geliyordu ki.
Ne zaman bildiği çerçeveden konuşmaya başlasa sus işaretleri yapıyorlardı.
Sakıncalı ve tehlikeli cümleler kuruyormuş gibi sus işaretleri yapılıp dördüncü hakem gibi tabela kaldırıp konuşmasını istemiyorlardı.
Kimsenin anlamadığı telden çalıyordu ve aykırı olmanın adamı olarak ödün vermiyordu.
Herkes her şey değişir ama o değişmezdi.
Yeryüzünün sesi kısılsa da kendine özgü ses tonuyla ve kendini yargılamaktan vazgeçmeyen yapısıyla cümle kurmaya devam ediyordu.
Hiç bir devrin adamı değildi ve her devirde içeriye atılıyordu.
Sevenleri ve nefret edenleri tarafından arada bırakılmaya çalışılıyor ama o hala en iyi bildiği şekilde yaşıyordu.
Bir içeri bir dışarı ömründe kendi için üzülenlere üzülmemelerini söylüyordu.
Bu onun mutluluğuydu.
Para ve gelecek garantisi değil ardında bırakılmış dostluklar ve iyi bir aile yaşantısı biriktiriyordu.
Kısada olsa hayat denen uzun yolda kendi gibi geçirdiği bir kaç zaman diliminde anlık zannedilen mutluluklar insan ömrü kadar değerli.