şarkılarını dinlediğim sırada pencereden bakma isteğiyle ayaklandım. Bomboş bir dağa bakan penceremden o gün bir çoban ve sürüsünü gördüm. Reflection şarkısı başlamıştı o sırada, çobanın sürü etrafında koşturuşu, onları bir düzen içine sokma çabası ve sürekli dönen o kalabalık gürühu bu şarkı boyunca izlediğimde bende çok farklı hisler uyandırmıştır. Belki yazıya dökememek benim eksikliğimdir ancak tarifi yoktu belki benzetebilirsem, sürüyü bizlere benzettim bu çoban kimdi bilmiyorum belki devlet, din, aile ve daha bir çok otorite olabilirdi. itaat etmek için yaratıldık veya yaratılmadık ama bir çoban olmadan belki başına buyruktuk. Bu başına buyrukluk bizi biz yapan mı yoksa bizden uzaklaştıran bir mesele miydi?
Bilmiyorum...
Kendi vicdanımız bütün bu otoritelerin düşündüğünü belki daha fazlasını bize fısıldayamaz mıydı?
Bilmiyorum...
Günün doğuşu ve batışı otların rüzgarla sallanışı, yağmurlar, bulutlar ve bütün kainat bizimle bir parça mıydı? Yoksa fazlamıydık bu yere?
Bilmiyorum...
Belki de bizi fazla yapan bizdik, kibrimiz ve her nesnenin bizim için var olduğuna inanmak mı bizi bu yerin kanseri yapmıştı?
Bilmiyorum...
Bu penceremden bakarken bu boş dağlara belki yüzbinlerce yıl önce biri daha bakmıştı, benimle aynı mı bakmıştı?
Bilmiyorum...
Bilmiyorum?