Biri ülkenin olası tek parti iktidarlığına gitmesini engellemiş, daha makul seçim kanunları ve özgürlükçü bir anayasa getirmiştir. fakat, ne yazık ki özgürlüğün hakkı bilinmemiştir. %41 oy alan bir partinin muhalefet olduğu, temsillikte adaletin yönetim istikrarsızlığı yarattığı, darbelerle süslenen yarı teknokrat-yarı ap/chp dönemine geçilmiştir. adnan menderes ve deniz gezmiş gibi idam kararları ve 12 mart gibi tartışma yaratan olaylarlar ile bilinir. özellikle solu temsilen komünistlerin ve sağı temsilen ülkücülerin yarattığı kavga ortamı ve ekonomik sıkıntılar, güzel geçmesi gereken 20 yılı kabusa çevirmiştir.
bir diğeri ise iç savaşı engellemiş, ülke güvenliğini korumaya çalışan bir anayasa getirmiştir. fakat bu da ölçüyü kaçırmıştır. dünya üzerindeki en büyük seçim barajıyla adaletsizlikler yaratan ancak yine istikrarı sağlamayan bir döneme geçilmiştir. ekonomi daha da kötü duruma gelmiştir. aynı görüşe sahip onlarca parti açıldı ki bundan en büyük kazancı bir muhafazakar parti kazandı, ömrü sonra kısa sürdü. türkiye'de saldırılar ve suikastlere devam edilmiştir. burada da erdal eren gibi haksız idamlarla beraber sayısız tutuklama, fişleme, sürgün etme olmuştur ve 28 şubat ile 15 temmuz yaşanmıştır. daha sıkı kurallar getirilmiştir ve bir zamanlar dp seçmeni için travma olan darbe, bütün türkiye (görüş ve partiler fark etmeksizin) için olmuştur.
özetle darbe bize ne güvenlik, ne de özgürlük getirmelidir. eğer özgürlüğü hala kaos ve anarşi, güvenliği de tutuculuk ve aşırı koruyuculuk olarak düşünüyorsak; mutlak iktidarı sınırsız güc ve koalisyon iktidarını istikrarsızlık olarak düşünüyorsak hiç bir darbe akıllandırmaz bizi.