anlamsızlığını başlığından alan bir blogum var. hiçbir şey tam değil. biraz. ve bu eksikliklerin ne olduğu belli değil. şey.
eğitim sistemine olan inancımı daha ilk okuldayken kaybettim ben. bir geometri dersinde sevgili öğretmen kardeş önce noktayı filan anlattı. bakın bu nokta aslında sonsuz bir şeydir ancak biz bunu şu işaretle imgeleştirme yoluna gideriz dedi. sınıf arkadaşım olan simgeye baktım. o da bir şey anlamamıştı. sonra ezgiye baktım. ona da aşıktım galiba. konu nokta olsa bile ezgiye bir bakardım işte. neyse. dersler ilerledi. biz ışın diye bir şeye geldik. tabii geçen zaman içinde sonsuzluk üzerine düşünüp pek de imgelendirme metoduna uygun olmadığını düşünüyordum kendimce. sonra ışını anlatmaya başladı hoca. başladığı nokta belirlidir ama bir ucu sonsuza gider filan diyor. el kaldırdım. söz hakkı aldım. hocam dedim sonsuzluğu başlangıç noktası olarak kabul etmek size nasıl hissettiriyor dedim. sen ne demek istiyorsun sayın öğrencim dedi. ben kolejde okudum da biraz. hem de burslu öğrenciydim. var olan formülleri en hızlı şekilde öğrenip sınavlarda derece yapıyordum. derece dediğim de birincilik. ama kantinde hep sonunculuktur bu bursluluk. çocuğunuz olursa burslu okutmayın derim. burslu çocuklar çikolatayı sevmez bakın. araştırın. bizim paramız kolej kantininde geçmezdi işte. ya da yetmezdi. ayakkabı olaylarına hiç girmiyorum zaten. ben ilk kez adidas ayakkabı aldığımda nasıl hissettiğimi anlatamam size. sonuç olarak ışından haberi olmayan eğitimciler yetiştiren fakülteler ile biz daha çok burslu oluruz. dünya kolejdir. piyasa da kolej kantini. bizim paramız o kantinde geçmez abiler.
bu aralar yine insanın kendine fazla yakın olduğunu düşünmeye başladım. insan kendini fark etmek için kendine fazla yakın. kendi büyük resmini göremiyor. gereği kadar objektif bir tutum takınamıyor kendine karşı. belki de kaçınılmazlığın kapsama alanına girer bu da. bilinmez. ama her şeye rağmen. herkes ederi kadar ağalar.
ne vakit uzunca bir yolda yürüsem aklıma hep edip cansever gelir. ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç diye mırıldanırım. bir sigara yakarım. belki de bu sebeptendir yürürken sigara içmeye karşı saplantılı bir tutum sahibiyim. bu arada tomrisi her zaman edibin hak ettiğine inanırım. ancak her zaman hak ettiklerimize sahip olamıyoruz o ayrı.
son olarak da rahatsızlıklarım her gün artıyor. her an artıyor. her baktığım yerde yeni rahatsız edici şeyler görebiliyorum. her ne kadar evrime karşı en istikrarlı tutum sahibi organ göz olsa da bence hiçbir şeyin ölçütü olamaz bu görme işi. hiçbir şey demek de fazla genel oldu. bazı şeylerin ölçütü olamaz. bazı şeyler de anlamsız oldu. sanırım bir iddiada bulunacaksak listeleme yapmak en iyisi.
bu arada belirsizliği severim. yani belirliliğe göre daha çok diyebilirim. sevginin izafiliğine inanırım. bu sebeple bir şeyi tek başına derecelendirmeyi zor görüyorum. ancak karşıma birden çok seçenek çıktığı zaman hangisini tercih edeceğim konusunda tereddüt yaşamam. yine de bütün ihtimallerin karşıma çıkmasından yanayım. yancı olmayı hiç sevmem. hatta oyuncu olmak da değil asıl hedefim. her zaman oyunun sahibi ya da en azından o oyunun mucidi filan olmalıyım. yoksa oyalanmış gibi hissederim. hislerime değer veririm. ancak değer verdiğim şeylere karşı bir şey hissetmek zorunda da değilim. gittikçe anlamsızlaşmaya başladım sanırım. yaşasın diyalektik materyalizm.