Geçen sene sahafa girdiğimde aldığım kitapların yanına "tam senlik bir dergi" denilerek verilen 6 sayfalık tek sayılık yazılar. Bir dahaki gidişimde devamının olup olmayacağını sorduğumda sahafım derginin kendisine ait olduğunu söylemişti.
Başlıklardan birisiydi bu.
"Bu gece boğuyor beni garip bir hüzün kaplamış içimi
Gözyaşları hiç bu kadar can yakmamıştı
Hiç bu kadar acımamıştı içim
Ben canını yakmak isterken kalbimin çok uzun sürmedi öldüğünü anlamam
Kalbimin oysa giyotine giden fransız olmak isterdim ölümün romantizminde
Ya da çıplak ayaklı bir köle olmak eriyen bedenimle piramitlerin dibinde
Uzaklaşmak isterdim kendimden astral yolculukta kendimi izlemek
Acılar çeken ruh olur mu merak işte ya da görmek başkasının gözüyle başka
Hayatları hepsinde birer iz bırakmak isterdim acılar mutluluklar ve ölümü tattırmak her ruha
Uzanırken denizin kıyısında hiçbir şeyden habersiz bir ruha sonra sormak isterdim
Çelişkilerini, zamanı, aşkı, acıyı ve şehveti
Bir ruh hiç sevişebilir mi geceler boyunca yatakta
Gerçi sevişmek demek yalnız çiftleşme heveslisi bedenlere
Boy boy spermlerimiz olacaktı hani diyen kısır döngü beyinlere
Uzaklaşan, terk eden tenlere inat çiftleşmeye devam eden etlere
Daha sonra çamaşır suyunda arındırırken irinlerini iplere asılıp yan yana kuruyan çiftlere sormak dünyanın nasıl olduğunu
Gökyüzünde uçan bir kuşu sormak isterdim askıda asılı sarışın kadın tenine ve erkek acaba askıda olduğundan haberdar mı beynimin susamışlıklarını okuyan var mı demek isterdim içime işleyen şiddetin aslında ne kadar hümanist olduğunu görebilen var mı?
Saçma sapan bir şiirle başlayıp saçmalanan harfler yumağında boğulan bir hissiyat ne kadar sağlıklı?"