46 saat boyunca yemek yememek

entry1 galeri
    1.
  1. ne oliver twistimsi bir sığlık üzerimdeki ne de sabah sabah seda sayan' a katılıp suratına maske geçirilen sokak çocuklarının "sokakta kaldık, kimse bize yemek vermiyor" feryadı. benim çığlığım bu, yardım feryadı değil. sadece boş bir çığlık, yardımsız, birileri tarafından duyulması umulmayan bir çığlık.

    iki gün önce, çarşamba günü. köşedeki kebapçıdan bir şeyler söylüyoruz eve. saat 9 falan. karnımızı doyuruyoruz. yatağa girip uyuyoruz. sabah kalkıp gidiyor o, ben kalıyorum evimde. tek başımayım, yalnızlığın keyfini çıkarmak istiyorum. film izliyorum. sözlüğe giriyorum. bikaç kişiye mesajlaşıyorum zaman geçsin diye. akşam oluyor, buzdolabını açıyorum. bi şişe vodka var, 2 kutu bira, bikaç ilaç. bu kadar. başka hiçbir şey yok. cebimde para yok. arkadaşımı arıyorum, param yok demeye utanıp, " ne zaman geliceksin eve?" diyorum, " cuma sabah ordayım canım" diyor. cuma sabahı ordayım... en son çarşamba akşam yemişim yemek, perşembe gecesi ölüyorum açlıktan, vodka koyuyorum kendime. midem delinmek üzere. oturuyorum yere, kafamı koltuğa dayıyorum ve ağlıyorum. midem acıyor, yanıyor. yatağıma gidip uyuyorum.

    öğlen uyanıyorum, karnım ağrıyor. duşa giriyorum ve arkadaşımı bekliyorum. saat 18.00 oluyor, arkadaşım yok hala. arıyorum, " nerdesin, gelmiyor musun merak ettim?" diyorum. merak etmek değil aslında, karnım aç. " ben bugün gelemicem bitanem ya" diyor. " tamam" diyorum. gidip kendime bi çay yapıyorum, içine altı yedi kaşık şeker atıp içmeye başlıyorum. açım, midem ağrıyor.

    televizyon izlerken aç kalan insanlara bakınca " ya nasıl aç kalır bi insan, komşunuzdan bi ekmek parası isteyemiyor musunuz?" der ya insan, öyle olmadığını bu tarz durumlarda anlar ancak. ben bakkala gidicem mesela birazdan. " cüzdanımı evde unutmuşum" numarasını yapıcam. ne ezikçe. insan mecbur olunca düşmeyi nasıl da göze alıyor...

    ...

    nereye kadar sürecek böyle? yurtdışına gittim, geldim. sonra ne olucak? iş bulabilecek miyim? bulsam lise mezunu biri olarak kaç para maaş alıcam? ev tutabilecek miyim kendime yoksa yine herkesin omzunda yük olmaya devam mı edeceğim? ne değişecek yani, nereye kadar böyle? insan böyle durumlarda çok mu karamsar oluyor yoksa? daha dün sabah " her şey çok güzel olacak, eminim bundan" diye sayıklıyordum. şimdi daha gerçekçiyim sanırım. hiçbir şey güzel olmayacak, yurtdışından geldiğinde cebinde parası olmayan, kalacak yeri olmayan lise mezunu adamın biri olucam. oalyın eşcinselliğimle alakası yok, iş bulamamam sorun olacak yine. yine aynı yerlere geri dönücem.

    korkuyorum. bu karamsarlık öldürüyor beni. geleceğimden korkuyorum, belirsiz her şey. korkuyorum çünkü evde, bilgisayar başında vakit geçirmek basit geliyor şu an için, bankta yatmaktan korkuyorum tekrar, tekrar tanımadığım insanların evine sırf yatacak bir yerde uyuyabilmek için gitmek istemiyorum. ama aksini düşünemiyorum şu an, şu an hiç iyi bir fikir geçmiyor aklımdan. ne olucak gidince? geldiğimde ne olucak?

    çözüm yolu istiyorum, gelmiyor aklıma hiçbir şey. bazen çok çaresiz kalınca insan tek kurtuluşu ölüm gibi görür ya... ölsem kimin umrumda olur diye düşününce cevabı bile gelmiyor aklıma. annem ağlar mı arkamdan? onunla görüşmeden önce daha iyimserdim sanki. azıma sıçtın anne, umutlarım gitti senin yüzünden. birisine beklentiniz olmadığını söyleyip aslında içten içe o kişinin sizi sevmesini, sahiplenmesini istersiniz ya... ne acı bir şey bu. beklentim yoktu, tamam. ama tersi olunca içten içe umduklarımın, sahipsiz hissettim kendimi, umutsuz...

    hala soruyorum aynı soruyu, " ne olucak, seneye nerde olucaksın?" bilmiyorum cevabını ve korkuyorum sadece. otuz yaşımı düşünemiyorum hiç, oysa daha dün böyle değildim. daha dün bir kız çocuğu hayalini kuran ben şimdi umutsuzum, otuz yaşımı göreceğimi bile düşünmüyorum.

    " bir serserinin bıçağı karnımda, bir şerefsizin tozu damarlarımda, bir bar tuvaletinde, belki sokak ortasında..."

    sonsuzlukla evleneceğim mevlana gibi. otuz yaşımı göremeyeceğim ben, bu satırlar şahidim olsun...
    21 ...