"20. yüzyılın son çeyreğinde, yeni-sağ'ın ekonomik alanda savunduğu neo-liberalizm ile sosyal alandaki muhafazakârlık, iki ayrı ideolojik konumlanışın bir arada gelişmesine neden oldu. yeni muhafazakârlık neo-liberalizmin ekonomik alandan devlet gücünü ve müdahalesini geri çekme siyasetine karşılık sosyal alanda eksikliğini hissettiği otorite ve sosyal disiplinin, din ve aile gibi ideolojik motiflerin öne çıkartılmasını savundu. yeni muhafazakârlık yalnızca mevcudun korunması ya da değişime karşı gösterdiği direnç ile tarif edilemez. statükonun meşrulaştırılması ve toplumdaki hakim sınıfların ya da seçkin grupların çıkarlarını korumaya yönelik siyaseti ile birlikte ele alınmalıdır.
muhafazakârlık 19. yüzyılda temel aldığı tarımsal ve aristokratik temellerini kaybetti, demokratik oy hakkını, çağdaş demokrasiyi ve ekonomik alanda laissez-faire ilkelerini kabul etti. 20. yüzyıl boyunca, özellikle de soğuk savaş sonrasında muhafazakârlığın ortak paydası, özel mülkiyete saygı ile komünizm karşıtlığı oldu. batı dünyasında, 1970'Ierin ortalarına dek, sol ve sosyal demokrat düşünceler, sosyal haklar çerçevesini genişleten sosyal devlet uygulamaları muhafazakârlık karşısında ağırlık oluşturmayı başarmışken, 1980'lere doğru muhafazakârlık yeniden atağa kalktı.
dünya çapında 11 eylül saldırıları yeni muhafazakârlık açısından önemli bir dönüm noktası oluşturdu. 11 eylül sonrasında, dünya çapında terörist tehdide karşı bir tür korumacı siyaset savunulurken bunun iç siyasal ve toplumsal yaşamda özgürlükleri ortadan kaldırması operasyonu bizzat yeni muhafazakâr kadrolar eliyle yürütüldü. türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede yürütülen hegemonya mücadelesi savaş ve işgallere yol açtı. aydınlanmanın insanın geleneklerin baskısından ve geçmişin ağırlıklarından kurtulma istem ve iddiasına karşı, muhafazakâr düşünce cemaatin ve geçmişin, dinin ağırlığını, aklın sınırlarını öne çıkarıyor. sağ ve muhafazakârlık modernizmin krizlerine uyum sağlıyor, ondan besleniyor. bu durum dünyada ve ülkemizde 1970'lerden sonra, 'postmodern zamanlar'da daha da güç kazandı. postmodern dönemin evrenselliği yeren göreceliğe ve yerelliğe vurgu yapması, modernist gelenekten kopuşa işaret ediyor. moderniteye bir tür karşı çıkış olan muhafazakârlığın, kuşkuculuk ve göreceliği, yerel ve özgül olana bağlılığı vurgulayan postmodern çağda yeniden canlanmasını anlamak çok zor olmasa gerek.
muhafazakârlık eşitlik ve özgürlük yanlısı değil. eşitsizliklerin ve yoksulluğun var olduğu, giderek derinleştiği bir toplumda özgürlükten söz edilmesi olanaksız. akp'nin dünyada ve bölgemizde savaştan başka bir şey vermeyen abd ile ittifakı, ülkeyi emperyalist merkezlere bağlama konusundaki gayretleri muhafazakârlığın günümüze uyarlanmış yararcılığının örnekleri olarak değerlendirilebilir.
akp 2002'den bu yana iktidarda, ancak türkiye'nin akp'den de önce, cumhuriyet tarihi boyunca muhafazakâr ve gerçekçi / faydacı siyasetler açısından sanıldığından uzun bir geçmişi, önemli deneyimleri oldu. günümüzde bunca yoksulluk ve savaş varken bölgede ve küresel ölçekte sürdürülen siyasi hattın yurttaşlarını mutlu eden ve refah içinde yaşatan, içinde bulunduğu bölgenin bütün kültürel zenginliklerinin tadını çıkartan, halkları birbirine yakınlaştıran, gerçekten bağımsız ve özgürlükçü yönleri olduğunu ileri sürmek bence zalimce bir aldatmacadan başka bir şey değildir."