ismail alperenciğimle tapınağımızın verandasında oturuyorduk, belli ki adeta üzerinde simsiyah bir kazak varmışçasına görünen kol kıllarına rağmen üşüyordu bebişim, sağ avcuyla sol omuz başını ovalarken, alt dudağını büzmüş ve omuzlarını yukarı çekmişti. Büktüğü boynunu bana çevirip
"Aşkitom yhaa üçüyoyum benn" dedi.
- Zall, s.kecem ama nazını tribini bana bu mevsimde ufoyu yaktırma elektrik fiyatlarının güncellenmesinden haberin yok herhalde senin. Sözlükten getirdiğin üç kuruşla bu tapınağın kırılan sütunlarını yeniden dikmek için gereken kurşunu satın almaya bile yetmez senin paran aslanım. Azcık tasarruf nedir öğren. Oh mis amk iki şirinlik yapıp varımızı yoğumuzu koparıyosun. Kalk zıpla hareket et ısınırsın, dedim.
Birden ismail burnundan yeşil sümükler aka aka ağlamaya başladı. Hoaaayyydaaa yine başlamıştı bebek taklidi yapmaya.
Dedim, napıyosun lan seeen ne biçim sesler çıkıyo öyle ağlıyo musun kusuyo musun karar ver.
"Aşkitom ya ne fiyat güncellemesi. Zam işte zam. Zama zam dememene üzülüyoyum sen reisçi misin hala" dedi.
Bi an için onun o mağrur yüzüne ve soğuktan üşüyerek kirpi gibi görünmesine neden olan dikelmiş kol kıllarına baktım. Artık gerçekten üşümüş olacaktı ki, tişörtünün içinden bile göğüs kılları diken diken çıkıyordu.
Bak dedim, zall seni seviyorum ama kafan siyasete hiç basmıyo. Sen git sözlükte çoluğu çocuğu çaylak et ne biliyim kitap falan yaz.
"Aşkitom şen aytık beni hiç şeeemiyoçuuuunnn" dedi.
Ağzını sıkıca tutup ikiye ayırdım, damağındaki küçük deliğe yumuşak bi öpücük kondurdum.
"Seni sevmediğim gün, öldüğüm gündür gülüm" dedim.
Epilepsi krizi geçirir gibi hareketler yaparak sevindi, kendi kuyruğunu yakalamaya çalışarak etrafında döndü.
Şimdi uyudu kollarımda, ben de bu entry'yi yazıyorum.