Nasraniler, Hz. isa'nın meşru halefleriydiler. Yeni Ahit'e göre Hz. isa'nın kardeşi
tarafından yönetilen topluluk, Hz. isa'nın oniki havarisini ve o hayatta iken ona
iman etmiş daha pek çok dindar Yahudiyi içeriyordu.
Ama şimdi Hz. isa'yı hiç görmemiş, hiç dinlememiş olan bir kişi birden ortaya
çıkıyor, Hz. isa'nın ruhunun kendisine çölün ortasında göründüğünü söylüyordu.
Nasraniler'in yanına geldiğinde onlarla sadece onbeş gün birlikte oluyordu. Bu
süre zarfında sadece iki kişiyle, Yakup ve Petrus'la görüşmüş olması da
Nasraniler'le çok yakın bir diyaloğa girmediğini gösteriyordu.
En ilginci ise, Nasrani inancından bu denli uzak olan Pavlus'un, kendisini diğer
tüm Nasranilerden üstün görmesiydi. Kendisini "daha anne rahmindeyken Tanrı
tarafından seçilmiş" bir görevli sayıyor, Hz. isa'dan doğrudan vahiy aldığına
inanıyordu. Kudüs'teki Nasrani cemaatiyle görüşmek için üç yıl beklemesi ise,
onlara ihtiyacı olmadığını düşündüğünü gösteriyordu. Anlaşılan Hz. isa'yı ve onun
getirdiği mesajı anlamak için kimseye ihtiyacı olmadığını, çünkü bu mesajı
herkesten daha iyi kavradığına inandırmıştı kendini. Pavlus'un ürettiği Hz. isa ve Hıristiyanlık
Bu ise son derece tehlikeli bir durumdu. Çünkü Pavlus'un kendi zihninde ürettiği
Hz. isa imajı, Nasraniler'in bildikleri gerçek Hz. isa'ya uymayabilirdi. Belki kendi
zihninde gerçeklere tamamen aykırı, tümüyle hayali bir Hz. isa canlandırmış
olabilirdi. Hz. isa'nın kendisine özel "vahiy"ler ulaştırdığına inandığı ve kendisini
"daha anne rahmindeyken Tanrı tarafından seçilmiş" saymasına yol açan
narsizmini koruduğu sürece, bu düşüncesinden kolay kolay vazgeçmezdi de.
Olayların gelişimi, Saul'un tam da bu tür bir psikolojiye kapılmış olduğunu
gösterdi. Kudüs'teki Nasrani liderliği de bu durumu fark etmekte gecikmedi.
Zaten Saul onların yanına geldiğinde de, Saul'un Galatyalılar'a yazdığı mektupta
da belirttiği gibi, eskiden büyük bir düşmanları olan bu adamın böyle garip
biçimde "dönmesinden" kuşkulanmışlar ve Saul'a pek güvenmemişlerdi.
Yine de Nasrani topluluğunun liderleri Saul'un ısrarlı tutumu karşısında ona karşı
hoşgörü ve iyiniyetle yaklaştılar. Ancak Saul'un gittiği yerlerde neler anlattığını
duyduklarında, dini bir sapma ile karşı karşıya olduklarını fark edeceklerdi.