kendine kendini inandırmaya çalışırken biri tutar kanadından. yarasını okşar. tam da canın yandığı yerde bir sıcaklık, acısında bir yumuşama hisseder. kucaklayış, sarmalama, şefkat...
heyy...!
neler oluyor...?!
yara, acı, kırıklık, şaşkınlık... nerede bunlar?
atmosfer gibi sardı ruhunu. onsuz yaşamak mümkün mü?
beden bulmuş ruh gibi hisseder kendini.
bunu hissettireni benimser. kendini bulmayı yaşattı ya, bütünlüğünü hissettirdi ya. ona kendini teslim etmek tüm hücreleriyle isteğidir. ibadet gibi, "sevdim" der her bir zerresi.
garip olan; yarayı saran da memnun ve sardıkça sarası geliyor, başkası diye bir şey kalmıyor aklında ki; düşününce, "sevmişim" diyebiliyor.
...
...
...
güzel günlerdi diyen hasret dolu dalmışlığından, pencereden giren esintiyle perdenin yaşadığı coşkunun diğer saniyede yok oluşunu takip eden gözlerle, ayıldı.
yalnızdı...
anlamsız olduğunu bildiği bahanelerle dolu kaçışlar yaşayıp sonra da kaybolup gitmişti, ruhuna buldu zannetiği bedeni. sevdim dedirtebilen beden... sevmişim diyebilen beden...
heyy...!
nerdesin...?!
bu kez kanadı değildi kırılan, acıyan...
ne demeliydi şimdi yaşadığına...
ya, yaşatana...
notumsu: her ruh bahşedilen fıtratıyla hayat(lar)ını yoracaktır.
..
..