yeşilçam sinemasının, dönemindeki başarısı biraz da dublaja dayanıyordu. Sessiz çekilen filmler, stüdyoda usta oyunculuklarla yeniden oluşturuluyordu. Ne yazık ki Sesli çekimin yaygınlaşması ile bu ustalar yeni kuşaklar yetiştiremeden dönemlerini tamamladılar. Bundan sonra, dublajlar daha seri ve daha piyasacı bir anlayışla yapılmaya başladı. Bu da seyirciyi tatmin etmedi. Bu yüzden seyirci yeşilçam filmleri "dublaj" olmasına rağmen yadırgamıyor fakat yeni filmlerde ise dublaja burun kıvırıyor. Halbuki dublaj düzgün bir şekilde yapılırsa çok yararlı bir teknik:
-Bir kere yüzünü beğenip, sesini beğenmediğiniz oyuncudan yeni bir oyuncu yaratabiliyorsunuz.
-Sesli çekimde olduğu gibi araya başkaca sesler (tren düdüğü, yol gürültüsü, öksürük..vs) karışmadan rahatça çekim yapıyorsunuz.
-Oyuncular suflör kullanabiliyor. Ezberle çok uğraşmadan oyunculuklarına odaklanabiliyor.
- Yönetmen çekim anında sesli direktif verebiliyor.
- Amatör-profesyonel oyuncuların bir arada yer aldığı bir filmde. Amatör oyuncular ile profesyonel oyuncular arasında oluşan uyumsuzluğu en aza indiriyor.
- Çekim sırasında yapılan kimi hataların üzerini ustalıkla örtmeye yardımcı oluyor.
Bir de dublaj özenli yapıldı mı? Her şey dört dörtlük. Fakat yukarıda da bahsettiğim gibi, Türkiye dublajı özenle yapan ustalarını kaybetti. Seri ve piyasacı anlayış, seyircileri dublajdan tamamen soğuttu.* Halbuki soğuyacak bir şey yok. Dublaj bir teknik. iyi bir şekilde icra edileni var, kötü şekilde icra edileni var.
*(Eskiden dublaj daha tiyatraldı, abartılıydı ancak gerçekçiydi; şimdi ise daha sinemasal oldu. inandırıcılığı gitti.)