ulu roman

entry4503 galeri video8
    4440.
  1. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

    —uyarı—
    Uzun bir entry
    —uyarı—

    -olaydan 2 ay önce-

    Cenifer o güne yorgun başlamıştı. Kalktı, kapının yanında duran telefonu izledi bir süre duvara dayalı. Sahi kimi arayacaktı? O gece gördüğü rüyasını kime anlatacaktı? Kim dinleyecekti onu heyecanla? Eski komşusu sara mı? Hayır. iş arkadaşı ancelika mı? Hayır. Eski dostu lorıl mı? Lorıl... ah, lorıl. Bu ismi tekrarlayınca yine canı bir miktar yandı. Lorıl’ı hiçbir zaman kaybetmek istemedi. Suçlu kimdi? ‘Bendim, haklı olan hep oydu.’ Diye geçirdi içinden cenifır. Bir an yeltenip jesika’yı aradı açmadı.

    Telefonun başında kendini sorgularken telefon çaldı, ilk çalışında ürkek bir biçimde kendini geriye attı. Uzun zamandır çalmıyordu telefon. Açmaya cesaret edemedi. ikinci kez çaldı telefon, ahizeyi tuttu, kaldırmaya gücü yetmedi. Ama kimdi onu arayan? Dayanamadı kaldırdı telefonu.

    -a...aa...alo?
    +alo, cenifır ben ludwing. Ludwing alfonso. Sesimi tanıyamadın herhalde.
    -merhaba ludwig. (O kadar uzun zaman olmuştu ki ludwing ile ayrılalı adını bile unutmaya yüz tutmuştu.) na...na... nasılsın?
    +iyiyim, bu gün geri döndüm manhetım’a. Canım sıkıldı ve bir kahve içecek arkadaşlarımın artık kalmadığını gördüm. Bana eşlik eder misin?

    Durup düşünmeye başladı. 1 haftadır pencereden dışarı bile bakmamıştı. Ama bir insana, bir insanın sesine ihtiyacı vardı. Çekingen bir tonla:

    -tabii. Ne zaman istersen.
    +Harika! 1 saate angelo’s coffie’de buluşalım o zaman. Seni bekliyor olacağım. Görüşmek üzere.

    ‘Görüşmek üzere.’ Garip bir cümle geldi ona, tepki vermedi. Gözünde canlandırdı ludwing’i. Uzun boylu, dik kafalı, pütürlü beyaz tenli ve seyrek kahve saçları vardı. Ne kadar değişmişti acaba? 3 yıl önce çalışmak için şehirden ayrılmış, ve bir daha kimse haber alamamıştı ondan.

    Gardırobu açıp karşısına geçti. Pek fazla kıyafeti kalmamıştı. Beyaz bir gömlek giyip altına ludwing’in hediyesi olan pantolonunu giydi. Aynada kendini süzdü, saçlarını acelece yapmaya çalışıp yola çıktı.

    Kafeye geldiğinde ludwing’i ilk görüşte tanıdı. Ah bu ludwing’in huyları. Eskiden de geldiklerinde o masaya otururlardı. Sigaralığını ceketinin sağ iç cebine koyar, çakmağını dış cebine koyardı. 5 dakikada bir çakmağını çıkartıp peçeteyle siler, geri cebine koyardı. Hikayesi neydi o çakmağın? Kimse bilmezdi.

    Kafalarıyla birbirlerine selam verip karşılıklı oturdular. Aydınlatma azdı ve cenıfır -bilerek- ışığa sırrını dönmüştü. Ludwing angelo’ya eliyle ‘2’ işareti yaptı. Angelo bile hala nasıl kahve içtiklerini unutmamıştı. Ludwing değişmemiş, cenifır zayıflamış ve gözlerinin parıltısını kaybetmişti. Kahveleri gelince ilk konuşan -eskiden de olduğu gibi- cenifır oldu.

    -teşekkürler, angelo.
    +afiyet olsun cenifır. Seni tekrar burada görmek güzel.

    Karşılıklı gülümsediler birbirlerine. O ara ludwing çakmağını silmeyi yeni bitirmiş cebine koymuştu. Elini cebine atıp sigara tablasındaki çıkarttı, cenifır’a ikram etti. Cenifır en son sigarasını onunla içmişti. ‘Hayır, içmiyorum artık.’ Dedi. Ludwing endişelenmiş biçimde tablayı kendine çekti. Sonra bir tane çıkartıp:

    +sigara kullanmıyor olman ateş taşımıyor olduğun anlamına gelmiyor değil mi?
    -hayır, taşıyorum. Ah şu bizi terketmeyecek huylarımız. Al, yak ama geri ver. Senin çakmağın ne kadar değerliyse benimki de değerli. Eski sevgilimden hediye.
    ‘+benimkiyle aynı önemde, öyle mi?’ ‘Benimkiyle aynı önemde.’ Diye fısıltı şekil de tekrarladı. Bir yudum kahvesinden aldıktan sonra gözlerini cenifır’a dikip ‘Toronto’ya gideceğim, yolculukta bana eşlik etmek ister misin?’ Diye sordu. Bu soru karşısında şaşkına sönmüştü. Kafasını ‘geleceğim.’ Der gibi salladı. Oysa bir yolculuk fikrini hiç düşünmemişti.

    Birden ludwing alfonso ayaklandı. Cenifır’a elini uzattı, kabanını giydirdi. Masanın üzerine biraz para bıraktı, bir peçeteyi açıp masanın üzerine koydu. Sağ kolunu biraz açıp cenifır’ın koluna girebileceği bir boşluk yarattı.

    Gara geldiler, ludwing ile yol boyu konuşmamışlardı. Biletlerini alıp trene bindiler. Cenifır’a yine cam kenarını bırakmıştı ludwing. Beraber seyahatlerinin her birinde cenifır orada oturmuştu o güne kadar. Sanki o 3 yıllık boşluk yaşanmamış gibi davranıyorlardı.

    Cenifır bir anda heyecanlanıp elini çantasına attı.’ludwing, çakmağım sende mi?’ ‘Hayır, sana verdim diye hatırlıyorum.’ Diye cevapladı.

    Çakmak kafede kalmıştı.
    8 ...