dördüncü sınıftaydım sanırım. yanıma yakışıklı bi erkek oturmuştu. ismi ismail. hoşlanmaya başladım ondan, fark etmiyordum ne olduğumu ama korkuyordum. çok konuşuyorduk çocukla, öğretmen ayırdı bizi. yanıma enes diye bir çocuğu oturttu. çocuk çirkindi. benle sohbet etmek istediği zaman tersliyordum çocuğu.
başkasını anlatayım...
annem yoktu bir gün evde. annemi daha önce izlemiştim ruj sürerken. aynanın karşısına geçip rujumu sürdüm. daha sonra dudaklarımı içime çektim. rujun tadı hoşuma gidiyordu. öyle izledim kendimi aynada. daha sonra lavaboya gidip çıkarmaya çalıştım ruju. aynaya geri baktım, dudaklarım kıpkırmızı. gitmiyor ruj izi. banyoya girdim hemen, korktum annemin anlamasından. soyunup girdim küvete, lifi alıp dudaklarımı kanatırcasına ovdum çıkartmak için ruju.
liseye geçtiğimde ne olduğumun farkındaydım. en iyi arkadaşım hakan' dı, ben ondan hoşlanıyordum. teneffüslerde elimi atıp omzuna dolaşıyorduk koridorda. eşcinsel olduğumu bilse attırmazdı o eli, biliyorum.
sıkıldım ben bu sözlük işinden. şu aralar işsiz olduğum için giriyorum artık. eskisi kadar umrumda değil açıkçası. yazmam da zayıflamıştır belki, bilemiyorum. ama yazdığım şeyin doğruluğunu kimseye sorgulatmam. karnımdaki bıçak izi şahidimdir yaşadıklarımın. tıpkı bacağımdaki yanık izi gibi.
kendimi de sorgulatmam kimseye. doğrularım benim doğrularımdır, yanlışlarım benim yanlışlarım. hepsi benim günahlarımın, sahipleniyorum onları ve utanmıyorum yaşadıklarımdan.
sizin ne düşündüğünüz, ne konuştuğunuz umrumda değil.
lakin yarın bir gün zirveye geldiğimde ya da sokakta başka biri beni eliyle gösterip " makyaj yapmış ıyyy" dediğinde sanmayın ki o laf karşılıksız kalacak.
ben eski ben değilim çünkü, hiçbir eşcinsel eskisi gibi değil.