bu ülkede herkes ya da hemen hemen herkes işini neredeyse nefret ederek yapıyor. işini yaparken tatmin duygusunu hiç yaşamıyor ya da çok az yaşıyor. çünkü herkes yapması gerekenden fazlasını yapmaya zorlanıp, alması gerekenden çok az ücret alıyor. kira, fatura vs. derken fazladan hiçbir etkinliğe katılmıyor, ne branşı ile ilgili olsun ne de kendi hobisi çerçevesinde. bunları yapacak fazladan ne zamanı ne parası var çünkü.
gelelim özel olarak edebiyat öğretmeni olayına. yeni mezun olduğum dönemde, ücretli öğretmenlik yapıyordum. edebiyat öğretmeni o sırada okuduğum romanları görünce, sizde baya edebiyat okuyorsunuz dedi. bende biraz sohbet ettikten sonra kadının bende çok daha az şey bildiğine tanık oldum, çünkü kendisi söyledi, üniversitede zorunlu olarak okutulanlar haricinde pek fazladan okuma yapmamış. hadi diyelim dünya edebiyatı okumuyorsun bari türk edebiyatından sohbet açayım dedim ve şu ibretlik diyalog geçti aramızda maalesef.
edebiyat öğretmeni: e.ö.
ben:b
b: peki oğuz atay'ın tutunamayanları için ne düşünüyorsunuz?
e.ö. : yaa o çok kalın bir kitap, o yüzden okumadım.
not: okumamasını anlarım, her şeyi okuyacaksın diye bir şey yok, ama bahanesi kesinlikle edebiyat öğretmenine yakışacak bir bahane değil. bir ergen liseli bahanesi olabilir ancak.