Bilmem ne zaman yazılmış, bugün not defteri drivedan senkronize edilince görülmüş ve hatırlamış tuhaf şiirdir.
---
Çok eski bir güneşten kalan ışıkla görür gözlerim.
Evimin kapısında
Başkalarının bacaklarından asılan kuzular.
Engin ve derin bir denizde
Birkaç kış önce boğulmuş
Bir çocukla paylaşırım odamı.
Kulakları işittiklerinden kızarmış,
Elleri tutamadıklarından oyulmuş
Küçük bir çocuk.
Mebuslarca bildirilmiş ölümü
Ama gerek de yokmuş
Sanki bilmez mi insan öldüğünü
Bilirmiş de çocukmuş, ondan,
Ondan dolayı bildirmişler.
Masamda, masam dışında kalan pek çok şey vardır.
Ayaklarından boşluğa asılıdır.
Gözlerime benzer biraz.
Her akşam tavandan sarkan boşlukla idam edilir gözlerim de.
Her sabah yeniden doğar ısrarla.
Dünden kendi ölümünü izlemiş
Hatta tezahüratlarla defnetmiştir kendini.
Duvarlarında boş çerçeveler asılıdır odamın.
içine koyacak pek bir şey bulamadım.
Bazı günler tam içine denk gelirse gölgem...
Bir tek o doldurur.
Hem nesi tuhaf bunun?
Her biri gölge sayılmaz mı fotoğrafların?
Öyle soluk, öyle karanlık gelirler bana.
Hem bir de
Küstahtır fotoğraflar.
ihtiva ettikleri anın yaşandığını iddia ederler.
Pek anlamam, dedi çocuk.
Ben de anlamam.
Pencerelerimden dışarısını gören olmadı daha.
Birkaç misafirim geldi tabiiyeden,
Perdeleri sıyırıp baktılar.
"ee" dediler, "dışarısı yok mu bu pencerenin"
Güldüm bir laf etmeden.
Olsaydı dilim belki derdim:
"Camların ardı içerisiyle aynı."
Tasalanma çocuk, ben de anlamam söylediğimden.
Bir halısı vardı odamın,
Desenleri birbirini takip ederdi.
Buna hep çok şaşırmıştır kedim.
Sormadım nedenini hiç,
Bana düşmez ki.
Sormadım ama o dedi ki bir gün:
Miyav.
Bir kedi ne der ki başka?
Açıkçası çok şey der de
Olmaz şimdi laf taşımak.
Hem laf taşımak da ne canım?
Lafın kendisi taşımaz mı zaten başka lafları?
Hatta hep bir öteki lafa gitmez mi bir laf?
Lafın gelişi diyorum. Lafın gelişi.
Şimdi kaldırdım sofrayı
Bulaşıkları attım gitti çöpe.
Tekrardan bir şey yiyeceğimi sanmıyorum.
Bayağı doydum çünkü.
Birkaç ömür yeter bana o yemek.
Olur da kıyılırsa midem
Birkaç lokma koparıveririm bahçemdeki ağaçtan.
Kökleri bir çocuk dinozorun
Yaşlı kalbine büyüyen bir ağaçtır o.
insana benzer bu yönünden.
Tarihi kurar köklerini,
Annesi babası şekil verir gövdesine
Şansı varsa eğer yapraklarını kendi seçer.
Bugünlerde pek yok
Kökünden, gövdesinden farklı yaprağı olan ağaç;
Pek yok.
Aman canım, yok da ne ki?
Onun da koyuverirsin sonuna "olmak"
işte o da oluverir.
Tanrıdan daha önce sözcükler yaratır.
Yaratmak demişken...
Ben az önce bahsettiğim çocukken
Var etmek ile bir sanırdım yaratmayı.
Meğer yaratmak için bile var edilmek gerekmiş,
Dün saat sekizde anladım.
Yo', kimseden duymadım,
Kendim anladım.
Kendim mi dedim?
Yine ayıp oldu ben'e.
Ötekileştirmesek iyiydi.
Neyse.
iyiyi de hiç sevmem zaten.
Kaplumbağa kabuğuna benzetirim iyiyi:
Cılız ve zayıf bedenleri koruyan bir kabuk
Başka bir şey değil.
Belimde bir bükülme yatıya kaldı bugün.
Doktora gidecektim ama
Ağrı da misafirdir, dedim. Gitmedim.
Biraz uzansam geçer belki.
Az önce de
Uzandım kendi üstüme.
Epey ağırmışım.
Bunca zaman nasıl taşımışım?
Hakikaten:
Bunca zaman nasıl taşımışım