gözlük teorik olarak daha iyi görmenizi sağlasa da pratikte tüm obje ve renkleri olduğundan farklı görürsünüz.. göz numarası ilerledikçe bu deformasyon artar.. heleki 5 miyop 1,5 astigmata sahipseniz hiçbişi olduğu gibi değildir artık..
hayat görme sorunları olanlar için pek kolay değildir.. küçük yaşta aniden ilerleyen görme bozukluğu (mesela 8 yaşında 1 gibi başlayıp 11 yaşında 5,5'a ulaşan miyop) -ki ekseriyetle boyun uzamasına paralel olarak ilerler- o yaşlarda anlam veremediğiniz ve keyfinizi çok kaçıran baş dönmeleri, baş ağrıları, mide bulantıları yapar.. ayrıca siz koşup oynamak, bir sürü saçmalık yapmak istiyorsunuzdur ve fakat gözlüklüsünüzdür, yapamazsınız, yaparsanız da muhakkak başına bir iş gelir gözlüğün..
ergenlik döneminde canınız artık oyun filan oynamak istemiyordur; estetik kaygılarınız ağır basmıştır ama çözümü yoktur.. ilk lens denemeleri genelde hüsranla sonuçlanır çünkü mutlaka ya mikrop kapar, ya kaybolur.. spor yapmanız da mümkün değildir çünkü 1-2 derece olsa gözlüksüz idare edebilecekken 5-6 derece bir köstebek kadar kör hissedersiniz kendinizi.. beden derslerinden raporlu olmak gibi hoşlukları olsa da, arkadaşlarınızın törenlerde karizmatik dans gösterileri yaparken size şiir okuma faslının düşmesi pek hoş değildir..
daha da kötüsü, uzun yıllar gözlük seçimi konusuda size pek instiyatif kalmamasıdır.. küçük dereceli camlar için çerçeve alternatifi neredeyse sonsuzdur ama bardak alti dibi cam kullanacaksanız, maalesef durum o kadar parlak değildir.. "aman görüşü net olsun" diye bir uzaylıya benzemenize neden olan kocaman, kalın çerçevelerle kendinizden nefret edersiniz.. burun izi bıraktığı en hafif hasarlardan biridir.. o iz bölgesinin sürtünmeden yara olması, sapların kulak arkasını acıtması, çerçevenin değdiği bölgelerde artan sivilce potansiyeli.. ve ne olursa olsun gözlüğün ağır gelmesi..
gözlüklüyken yüzündeki ifade farklıdır, zaten insanların gördüğü sen ile gerçek sen arasında bir dünya fark vardır.. gözlüksüzken gözlük arama ise herhalde insanın düşebileceği en acınası durumlardan biridir.. burnunun dibindeki gözlüğü göremezsin, birilerini yardıma çağırdığında dalga geçtiğini zanneder sonra da çok üzülürler.. sen kendi halinle dalga geçmeyi öğrenmişsindir tabi o an'a dek..
lens de kolay bişi değildir: yıka, temizle, suda beklet, taktın, takamadın, gözlerin kızardı, eyvah uyuya kaldın, ay gözünden kaydı.. insanların süs olsun diye lens takmalarına akıl sır erdiremezsin, bunu da kozmetik dünyasının işkencelerinden birine gönüllü olmak olarak adlandırırsın..
nihayetinde bir gün herşey canına tak eder, gidersin, randevu alırsın.. 4 saat içinde muayene edilir, ve ameliyat olursun.. doktorun "%20 nüksedebilir 1-2 dereceye kadar" demesine gülmekten kendini alamazsın, 2 derece nedir ki? o günden itibaren yepyeni bir hayat başlar.. insanlar gözlerinin ne denli büyük ve yeşil olduğunu fark ederler, yüzün kendini bulur, tüm deformasyonlar yavaş yavaş düzelir, yağmur güzel birşeydir artık senin için.. ve ilk güneş gözlüğünü büyük bir hevesle alırsın.. ama en güzeli -ki bunu yaşamayanlar asla bilemezler- sabah uyandığında gözlerini açmanın saatin kaç olduğunu görmek için yeterli olmasıdır..